Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Avrupa ve Ötekiler


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

[ Avrupa ve Ötekiler ] Uygarlık? ]

 

 

Up
Politika
Politikalar
Dinci Bati

Avrupa, Ortadoğu ve Türkiye

   

Avrupa Birliği ile yatıp kalkan, siyasi tartışmalarının merkezinde hep Avrupa Birliği olan bir ülkede, Avrupa'da neler olup bittiğiyle bu kadar az ilgilenilmesi tuhaf değil mi? Bence, bu sıradan bir ilgi ve bilgisizlikten ziyade oldukça bilinçli bir tavır. Zira, Avrupa siyasetini biraz yakından izlesek, belli ki, işin büyüsü ve dahası herkesin duruşu bozulacak.

Bakın İtalya'da son seçimden yine Berlusconi galip çıktı. Bizim, kurtuluşumuz, tüm sorunların çözümü olarak gördüğümüz Avrupa'nın en önemli ülkelerinden birinde, ekonomik yolsuzluk, siyasi nüfuz tekeli gibi konularda son derece şaibeli bir politikacı, 1994'ten bu yana üçüncü kez iktidar oluyor. Üstelik bu kez, daha da sağdaki partilerle koalisyon halinde ve bu nedenle İtalya'nın savaştan sonra en sağcı iktidarı ile karşı karşıya kalacağımız söyleniyor. Berlusconi'nin dış siyaseti ise malum; ABD dış siyasetinin ve özellikle Ortadoğu siyasetinin koyu bir destekçisi.

Fransa'nın durumu da malum; Almanya'dan sonra, orada da sağ iktidara geldi, dahası Sarkozy de, dış politikada koyu ABD dış politikası yanlısı olmakla biliniyor. İngiltere'de hâlâ İşçi Partisi iktidarda. Ama bu iktidar, ta başından, Irak işgaline ABD ile birlikte öncülük yapmış bir iktidar. Hükümet bu siyaseti yüzünden kamuoyu baskısı ile karşılaşınca Başbakan Tony Blair, vaktinden önce yerini Gordon Brown'a bırakmak zorunda kaldı. Brown, iç politikada daha solda sanılıyordu, ama kısa sürede öyle olmadığı yani Blair'den hiçbir farkı olmadığı anlaşıldı. Irak konusunda, kısmi asker çekme ile sembolik bir adım atıldı, ancak dış politikanın ana hatları milim değişmedi. Dahası, Brown, sanki çok matah bir şeymiş gibi, askeri işgal yerine Soğuk Savaş stratejisine geri dönmek gerektiğini ilan etti.

İşçi Partisi'nin müstakbel lideri olduğu söylenen, yeni Dışişleri Bakanı David Miliband'a Blair'in manevi evladı gözüyle bakılıyor.

Siyasi kaderimizi birleştirmeyi düşündüğümüz Avrupa'nın son hali bu, dış politikası ortada. Kimse bu konulara girmek istemiyor; liberallerin dünya umurlarında değil, solcu AB'ciler bu gerçeklerden bugüne kadar hep kaçarak kurtulma yolunu seçtiler, muhafazakârların çıkarlarıyla AB taraftarlığı uyuştuğu için onlardan ses çıkmasını beklemek zaten beyhude.

İşin iç siyaset boyutu bir yana, AB dış politikasının peşine takılmanın bölgede ne anlama geleceğini düşünen, konuşan yok. Geçtiğimiz günlerde Basra'da çok kanlı bir çatışma yaşandı. Irak hükümeti güçleri, direniş yanlısı Şii Sadr kuvvetlerini sindirmeye yeltendi, başaramayınca ABD ve İngiltere yardımlarına koştu. Saddam döneminde, muhalif olduğu için sürgüne gitmek zorunda kalan (ve şimdi Londra Metropolitan Üniversitesi'nde ders veren Sami Ramadani) Saddam'ın 1991'de bölgede yaptığı kıyımla aynı aya rastlayan son harekâtın halka maliyetinin Saddam'ın korkunç bastırma harekâtının ötesinde olduğunu söylüyor (The Guardian, 24 Mart 2008).

Geçenlerde İngiliz Dışişleri Bakanı ile görüşen bizim bakan Babacan, İngiltere ile her konuda gayet iyi anlaşıyor olduğumuzu söyledi. Afganistan'a asker göndermek çözüm değilmiş, zira, halk 'teröristlerle mücadele eden asker gücünü işgal gücü' olarak görüyormuş, önce gönüllerini kazanmak gerekiyormuş.

Irak için de aynı şey söz konusu, ABD işgaline karşı direnen herkes 'terörist' sayılıyor. Bu bölgede olanlara, taraflara, ABD-İngiltere hattında bakan, birlikte davranan hiç kimsenin bölge halklarının gönlünde hiçbir yeri olmayacak.

Türkiye, 1950'den beri bu bölgede Batılı güçlerin işbirlikçisi rolünü çok oynadı, aynı yolda devam etmenin maliyeti giderek daha büyük olacak.

Ve yine hatırlatıyorum, Ortadoğu konusunda, bazı AB'cilerin hayal etmek istedikleri gibi, ABD dış siyaseti ile AB dış siyaseti arasında artık hemen hiç ayırım yok. Ama belli ki, birileri türbanı sonsuza kadar yasaklatmak için, diğerleri onlarla yenişebilmek için, başkaları 'hâkim millet' Türklere sonunda diş geçirebilme fırsatı sunduğu için, bazıları ise sadece Avrupalı olmanın keyfini sürmek adına işlerin bu yanını görmek istemiyor. Ama göreceksiniz, tarih sahnesinde, bu kirli işbirliklerinin hiç kimseye hayrı olmayacak.

Nuray Mert

 

   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

[ Avrupa ve Ötekiler ] Uygarlık? ]