| 'Demokrasi 
		Ayıbı Hangisi?', Prof. Erol Manisalı
		 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının 
		açtığı kapatma davası için AKP, Demokrasiye ayıp diyerek bildiri 
		yayımladı. Eğer aşağıda sıraladıklarım AKP hükümetleri tarafından 
		yapılmamış olsaydı, gerçekten de bu bir demokrasi ayıbı olurdu.  
		 
		 
		1) Milletvekillerinin, Adan Zye dokunulmazlıkların arkasına 
		saklanmaları, demokrasi ayıplarının en büyüğü değil mi? Demokratik bir 
		biçimde sorgulanmalarının önü, AKP tarafından kapatılmış olmuyor mu? 
		 
		2) Kamusal içerikli iktisadi ve sosyal faaliyetlerin bir bir 
		özelleştirilerek piyasanın ve yabancı tekellerin insafına terk 
		edilmeleri demokrasi ayıbı değil mi? 
		 
		3) Köylünün,  yabancı tekellerin kölesi durumuna düşürülmeleri 
		demokrasi adına bir felaket değildir de nedir? 
		 
		4) Ekonominin bir bir yabancı tekellere ve yeşil sermayeye terk edilmesi 
		demokrasi ayıbından sayılmıyor mu? 
		 
		5) Futbol Federasyonundan işçi sendikalarına kadar kadrolaşmanın her 
		alanda yaygınlaştırılması hangi demokraside görülür? 
		 
		6) IMF ve büyük sermayenin dayatmaları sonucu çalışanların sosyal 
		haklarının kısıtlanarak, zaman içinde tasfiyesi gerçek demokrasilerde 
		olabilir mi? 
		 
		7) Bush ve Blair in ricaları sonucu bu ülkelerin şirketlerine 
		kolaylıklar sağlanması, hangi demokratik ölçüye sığar? 
		 
		8) Yasama, yürütme ve yargı arasında kurulan ve demokrasinin olmazsa 
		olmaz kurallarından olan dengeyi, yargı aleyhine bozmaya yönelik yasa 
		ve uygulamalar demokrasi ayıbı değil mi? 
		 
		9) 2004 ve 2005 yıllarında imzaladığınız anlaşmalarla ülkeyi ABye tek 
		yanlı bağlı ve bağımlı duruma sokmanız hangi demokratik ülkede 
		yaşanabilir? 
		 
		10) Arap ülkeleri, İran ve Türkiyeyi hedef alan BOPye bağlılığınızı 
		ilan etmeniz, demokrasi ile nasıl bağdaşır? 
		 
		11) Kıbrıs konusunda Türkiyenin uluslararası anlaşmalardan doğan 
		haklarını ve TBMM kararlarını hiçe sayarak AB (ve ABD) taleplerine boyun 
		eğmeniz, demokrasiyle bağdaşır mı? 
		 
		 
		Olayda bir gariplik var!.. 
		 
		Bu sıraladıklarım, dinle imanla ilgisi olmayan antidemokratik uygulama 
		ve girişimlerdir. Başsavcının iddianamesinin, sadece bazı dinci 
		öğelerle sınırlı kalmasına şaşırdım. Bence sıraladıklarım, en az dinsel 
		olanlar kadar önemlidir. 
		 
		Dini, iktisadi, siyasi ve kültürel öğeler (ve gerekçeler) bir bütünün 
		parçalarıdır. Organik bir bütünleşme gösterirler. Neden sadece dini (ve 
		dinci) öğeler üzerinde durulmuş? 
		 
		Bu konularda, toplumda bir algılama bozukluğu gözleniyor. Türkiyede 
		oligarşik bir yönetimin egemenliği ve dinciler dışında da oligarşiye 
		katılımın varlığı, bu çelişkileri yaratıyor. 
		 
		 
		- Kimileri bu nedenle, sadece dini sakıncalara değiniyor. 
		 
		- Diğer antidemokratik uygulamalardan uzak duruyor. 
		 
		 
		Bunun gerisinde, oligarşiyle (sistemle) olan örtülü çıkar birliği 
		yatıyor. 
		 
		Savcılığın gerekçelerinin çok sınırlı kalmasının nedenlerini 
		düşünürken aklımdan bunlar geçti. Her şey ortada yaşanıyor, herkes her 
		şeyi görüyor. Yine de üç maymunu oynayanlar çoğunlukta. 
		 
		Başbakan ve çalışanlar
 
		 
		Başbakanın 14 Mart Cuma günü çalışanların ,yeni sosyal güvenlik yasa 
		tasarısı ile ilgili tepkilerine karşı söyledikleri çok ilginçti; 
		 
		 
		- Çalışanların tepkisini anlayamıyor ve her şeyi kendi patronajındaymış 
		gibi görüyor. 
		 
		-  İki saatinizi boşa harcıyorsunuz, gidin çalışın diyor. Çalışanların 
		tepkisinin, onların toplumsal haklarına yönelik, uzun vadeli ve 
		kapsamlı bir girişim olduğunu göremiyor. Yanında çalışan insanlara 
		nasihat eder gibi konuşuyor. 
		 
		 
		Demokratik ülkelerde bir başbakan,  haklarını arayan milyonlara karşı, 
		bu gözle bakamaz, bu üslupla konuşamaz. Gerçek demokrasi ayıbı burada 
		kendini gösteriyor. 
		 
		Türkiye çok tehlikeli bir süreçten geçiyor. Taraflardan bir tanesi AKP 
		ve onu destekleyen iç ve dış ortakları. ABD ve AB Türkiyede gerçek bir 
		demokrasi yerine, kendilerinin her dediğini yerine getirecek bir ılımlı 
		İslam yönetimi istiyorlar. Suudi Arabistan ve Irakta olduğu gibi, 
		demokrasi umurlarında değil. Üstelik, halkçı bir demokrasiye 
		kesinlikle karşılar. 
		 
		AB ve ABDnin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusunu 
		eleştirmeleri ve demokrasiye aykırı görmeleri büyük çelişkidir. 
		Kendilerine şu soruları sormak gerek: 
		 
		 
		- AB içinde, AKP benzeri antidemokratik uygulamalar yapan bir hükümet 
		var mı? 
		 
		- Fransayı, Almanyayı, İsveçi Dışardan bölmeye çalışan devletler 
		bulunuyor mu? 
		 
		 
		Onların derdi başka: Türkiyede oluşturmaya başladıkları sömürü 
		düzeninin engellenmesini istemiyorlar: BOP için buldukları yerli 
		ortaklarını kaybetmekten korkuyorlar. 
		 
		Cumhuriyet başsavcısının girişimini sadece dar bir laiklik karesi 
		içinden değil, çok daha geniş kapsamlı görmek ve değerlendirmek gerekir. 
		 
		Gerekçeler buzdağının, sadece su üstündeki küçük bir parçası
 
		 
  
		
		
			  
		  
		   |