Türkiye’den İran Manzaraları
- Amerikan sömürgeciliğine direnen
İran mı?
- Şeriatçı düzeni kabullenmiş İran İslam Cumhuriyeti mi?
- İktisadi işbirliğinden büyük yarar sağlayacağımız İran mı?
- Batı’nın BOP dayatması karşısında “kesin işbirliği yapmamız
gereken ülke mi?”
- Binlerce yıldır kültürü, dili iç içe geçmiş iki toplumdan biri
olan sınır komşumuz İran mı? Üstelik bu sınır 400 yıldır değişmeden
korunmuş, tarihi bir rekora sahip.
İran’ın Türkiye açısından ortaya çıkan bu farklı özelliklerini,
içimizde herkes “kendine göre değerlendirir.”
- Kimi çevreler İran’ı yalnızca “şeriatçı kimliği” ile değerlendirir,
diğer özelliklerini göz ardı ederler. Bu kesim, Amerikancı yeni
liberallerden biçimsel Atatürkçülere kadar uzanır.
- Bugün bölgemizdeki en büyük tehlikenin BOP için, ABD ve AB’nin
işgal ve dayatmaları olduğuna inanan çevreler İran’la işbirliği
yapılması gerektiğine inanırlar.
- Öte yandan iç rejimi ne olursa olsun sınır komşusu olarak, İran’la
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine inanan çok geniş bir çevre
vardır.
- Türkiye’de işbirlikçi olmayan “siyasal İslam”, İran’a çok sıcak
bakar.
AKP İran’a nasıl bakar?
AKP’nin İran politikası tam bir çelişkiler yumağıdır.
- Bir yandan, özel ilişkiler içinde olduğu ABD’nin İran politikasına
sadık kalacak;
- Öte yandan İslamcı yapılanma konusunda benzeştiği, “ABD’nin bir
numaralı düşmanı İran’a yakınlık duyacak”.
İnsaflı olmak gerekirse çelişki yalnızca AKP’nin değil, ABD’de de
var. Amerika İran’da rejimi değil politikayı değiştirmek istiyor.
Şeriatın yanına “Amerikancı politika” gelirse sorun çözülecek. S.
Arabistan’la işini ne güzel götürüyor.
Washington için tek kriter, “işbirlikçilik”; şeriatçı, faşist,
cuntacı, kralcı hiç fark etmez, yeter ki Amerikancı olsun. Hatta
İslamcının fazladan avantajları bile var; gerçek demokrasinin,
sosyal ve laik hukuk devletinin yolunu keser…
Ahmedinejad’ın İstanbul ziyareti, “Amerikancılık ve İslamcılık”
arasında kalan AKP’yi biraz terletti.
- AKP Ahmedinejad’ı tabanına, “İstanbul’da sunarak”, parti içi
amacına ulaştı.
- Öte yandan, ABD’nin isteği doğrultusunda “doğalgaz anlaşmasını
rafa kaldırarak” onu tatmin etti.
Ancak bu iki sonuç ile kaybeden taraf Türkiye Cumhuriyeti oldu.
İran’la gerçekçi politika
- İran’ın rejimi bizim Atatürkçü felsefemizle bağdaşmaz, karşıttır.
- Ancak İran ve Türkiye, “Batı emperyalizminin, birlikte tehdidi
altındadırlar”. ABD ve AB’nin yeni Ortadoğu planları ve uygulamaları,
“her iki ülkeyi de bölmeye ve parçalamaya yöneliktir”.
- 7 Mart 2002’de Harp Akademileri’ndeki seminerde MGK Genel
Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç bu nedenle, “Türkiye, başta Rusya
ve İran olmak üzere bölge ülkeleri ile işbirliği yapmalı” ve dış
politikada dengeye gitmeli demişti.
- İran, Şanghay İşbirliği Örgütü ile çok yakın dayanışma içindedir,
şimdilik gözlemcidir.
- Hazar Denizi çevresi işbirliğini, Rusya ile birlikte, başarılı bir
biçimde yürütmektedir.
- “Ankara’nın ABD ile aşırı yakın bağlarına karşın”, Türkiye ile
dengeli politikaya özel önem vermektedir. İran ve “Türkiye’nin,
sömürgeci dış güçlere karşı, yaşamsal ortak çıkarlarının bulunduğnu”
görebilmektedir.
Ahmedinejad’ın Türkiye ziyareti ABD ve İsrail’in gölgesinde geçti.
Onların baskıları yüzünden iktidar, enerji anlaşmasını imzalamadı,
Türkiye kayba uğradı.
Bu ziyaret dolayısıyla, hem Ankara’nın Batı ile ilişkilerindeki tek
yanlılığı hem de Ortadoğu’daki çelişkili konumu gözler önüne
serilmiş oldu.
İran üzerinde Batı’nın nükleer enerji baskısına gelince; Batı’nın
Ortadoğu’daki saldırgan politikaları kesilmediği sürece bu tür
tepkiler devam edecektir.
Dış tehdit ve parçalanma korkusu bu sonucu doğuruyor.
Erol Manisalı
|