|
Tarihsiz
Süreç
Avrupa Birliği Komisyonu’nun önceki gün açıkladığı “Türkiye İlerleme
Raporu” ve ekindeki “Strateji” ibret ve hayretle okunacak ilginç bir
belge.
Birincisinin 81 ve ikincisinin 58 sayfasından çıkan genel izlenim,
“ilişkilerdeki duraklamanın eleştirisi” diye özetlenebilir. İlginç
olan, bu olumsuzluk karşısında kullanılan ifadelerin “fazla sert”
sayılmayışı ve hatta “umut verici” bulunmasıdır. Çelişkinin anlamı
basit: AB, ilk bakışta çıkmaza girdiği açıkça belli olan bu müzakere
sürecinin kopmasını da hiç istemiyor.
“Kopmasın da, varsın duraklasın” yaklaşımının temelinde şu gerçek
yatmakta: AB müzakere süreciyle elde etmek istediklerinin henüz
hepsini alamadığı için süreci ayakta tutmaktan yana. Türkiye’yi
yönetenler ise AB yoluyla değiştirmek istediklerini değiştiremedikçe,
ucu açık olduğunu bile bile, süreci sürdürüyorlar.
Oysa, ne AB Türkiye’yi üye yapmayı düşünüyor, ne de Türkiye’yi
yönetenler AB’ye tam üye olmayı. Süreç ya inceldiği yerden kopacak
ya da bir başka şeye dönüşecek. Belki, AB’lilerin geveledikleri
türden bir “ayrıcalıklı” ortaklığa.
Brüksel’dekilerin süreç yoluyla başarmayı isteyip de
başaramadıklarının başında Kıbrıs olduğu için, Türkiye’yi hâlâ o
konudaki bir yığın istekle baskı altında tutmaktalar. Kıbrıslı
Türklere “evet” dedirtip sonra vaat ettiklerini yerine getirmemiş
olduklarını unutarak, hem suçlu hem güçlü edasıyla sıraladıkları şu
isteklere bakın:
Türkiye, Ankara Anlaşması’nın Ek Protokol’ü gereğince malların
serbest dolaşımını sağlamak için, öbür yeni üyelerle birlikte Kıbrıs
Cumhuriyeti’ne, yani Rum yönetimine karşı uygulamakta olduğu ulaşım
kısıtlamalarını kaldırmalı, limanlarını ve havaalanlarını o devletin
kullanımına açmalıymış.
Türkiye, Kıbrıs Rum kesimiyle ilişkilerini normalleştirmeliymiş.
Türkiye, Kıbrıs Rum kesiminin Akdeniz’deki petrol arama alanları
için komşularla anlaşmalar yapmasına itirazdan ve Fransa‘yla savunma
işbirliği imzalamasını protesto etmekten vazgeçmeliymiş.
Bunları isteyenler, KKTC‘nin serbest ticaret tüzüğünü
çıkarmayanlarla aynı.
Türkiye’ye bulunan kusurlar da az değil: Vakıflara ve Sayıştay’a
ilişkin yasalar çıkarılmamış, dinsel azınlık vakıflarının mal edinme
hakları geri verilmemiş, ombudsmanlık kurulmamış, Heybeliada Ruhban
Okulu kapalı tutularak din adamlarının yetiştirilmesi engellenmiş.
Bunları okudukça Batı Trakya’daki Türk vakıflarına getirilen
sınırlamaları, müftü seçimlerindeki yanlış uygulamaları anımsamadan
durabilir misiniz?
Ama AB’nin asıl büyük derdi, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyaseti
önemli ölçüde etkilemekte oluşu” imiş. O engel de kalksa çok
sevinecekler.
Tam üyelik için kesin tarih almadan her isteneni yapa yapa gelinen
nokta budur.
Prof.Dr. Mümtaz SOYSAL
Kasım 09, 2007
|
|