| 
			
			
			 TransAnatolie
			Tarsus 
			Tyana 
			TA0618 
			
			Türkiye Kültür Gezisi  
			
			5 gün  
			
			€ 
			
			
			
			TransAnatolie Turlari Fiyat Listesi 
			
			  
			
			Ankara, Tarsus, Antakya,  
			
			Gaziantep, Urfa, Harran 
			
			Mardin, Niğde, Tyana 
			  
			
			1. Gün: Ankara-Tarsus 
			Akşam 
			 23.30 da Ankara Buz Pateni yanından Tarsus’a hareket. 
			  
			
			2. Gün: Tarsus-Antakya-Gaziantep 
			Tarsus 
			gezileri: Cleopatra Kapısı, Aziz Pol-Saint Paul  Evi ve Kuyusu, 
			Kültür Bakanlığımızca restore ettirilen Tarsus Evleri, Antakya 
			Harbiye’de yöresel mutfağın en iyi örneklerini veren Öz Kervan 
			Restoranda kebaplı künefeli öğle yemeği sonrası  Şelalede fotoğraf 
			molası, ünlü Antakya Mozaik Müzesinin ve Dünyanın ilk kilisesi olan 
			Aziz Piyer-Saint Pierre  Mağarasının gezilmesi. 
			Geceleme 
			ve fıstıklı baklavalı akşam yemeği Gaziantep’te 3* superieur-butik 
			ya da 4* otelimizde. 
			  
			
			3. Gün: Gaziantep- Zeugma-Nizip Kelaynaklar-Urfa 
			Sabah 
			kahvaltısından sonra Gaziantep Müzesini geziyoruz. Zeugma’dan gelen 
			mozaikler ve diğer kültür zenginlikleri. Gaziantep Çarşısında 
			serbest zaman. Öğle yemeğimiz yöresel mutfağa öncelik veren tipik 
			bir restoranda. 
			Öğleden 
			sonra Fırat Deltasında Kelaynak Kuşları yuvalarını, Birecik 
			Köprüsünü görüyor, Fırat Nehrinin fotoğrafını çekiyoruz. 
			Urfa’da 
			 Hz. İbrahim’in Makamı, Urfa Kalesi, Balıklı Göl, Urfa Şark 
			Pazarı-Kapalı Çarşısı, Nazım Hikmet’in dediği “ Memleketimden İnsan 
			Manzaraları” bizi büyülüyor. 
			Akşam 
			yemeği ve konaklama Urfa’da 3* superieur-butik ya da 4*  otelimizde. 
			  
			
			4. Gün: Urfa-Mardin-Gaziantep 
			Açık 
			büfe kahvaltı sonrası biraz erken Harran’a hareket, Suriye sınırına 
			12 Km yaklaşıyoruz. GAP Projesinin getirdiği canlılığı görüyor, 
			yazın, sıcaklığın etkisini azaltan ünlü Harran Evlerini geziyoruz. 
			
			Harran’dan sonra kervanımız Tarihçi Arnold Toynbee’ye göre Dünyanın 
			en güzel şehri Mardin’e hareket ediyor.  
			Mardin 
			geçmişte Maridia diye de anılıyordu.    
			Mardin 
			bir kale ile taçlanmış 1300 m. Yükseklikte bir tepenin üzerine 
			kurulmuş. 
			Mimarisi 
			daha çok Arap stilini andırıyor. Evleri taştan süslemelerle 
			zenginleştirilmiş. 
			
			1385’lerde yapılan Sultan İsa Bey Medresesi Mardin’in en güzel 
			yapıtlarından birisi. 
			Sultan 
			İsa Bey Medresesi cami olarak ta kullanılmış, bazen 
			astronomi-fizik-matematik, bazen de tıp okulu olmuş, asıl kuruluş 
			amaçları başlangıçta şiiliğin yayılmasını engellemek içinmiş. Kur’an 
			okulu olarak da ünlü olan Mardin Sultan İsa Bey Medresesinin kapısı 
			muhteşem bir süsleme sanatının tanığı.  
			Sultan 
			İsa Bey Medresesinin çatısından tüm Mezopotamya Ovasını hayranlıkla 
			seyir olası. Ulu Camiden sonra Deyrül Zeferan (Deir-Az-Zafaran). 
			Suriye 
			ortodoks papazları 1933 ‘e kadar bu Manastırda 
			gömülüyorlarmış.Patrikhane bu tarihten sonra Şam’a taşınmış. 
			Akşam 
			yemeğimizi biraz geç alacağız, konaklamamız yine Gaziantep’de, 
			otelimiz 3* superieur-butik ya da 4*. 
			  
			
			5. Gün: Gaziantep-Niğde-Tyana-Kemerhisar-Tuz Gölü 
			Ankara 
			Açık 
			büfe kahvaltımızdan sonra Niğde’ye hareket ediyoruz. Yolda Büyük 
			İskender’in Pers Kralı 3. Darius’u yendiği ISSOS’ TAN geçeceğiz, 
			Külek Boğazı İskenderun’u kuran Büyük İskender’e de geçit vermişti, 
			bize de geçit verecek. 
			Öğle 
			yemeğimiz Niğde’de yöresel bir sofrada. 
			Niğde ve 
			Kemerhisar-Tyana gezilerimizden sonra Tuz Gölü üzerinden Ankara’ya 
			dönüyoruz. 
			Bir 
			başka Transanatolie Tour seçeneğinde buluşmak üzere ayrılıyoruz.  
			  
			
			
			       
			
			Niğde’nin antik adı “NAHİTA” dır. Bahçeli buluntuları ve 
			Çamardı-Kestel’de ortaya çıkarılan kalay madeni, Niğde tarihinin M.Ö 
			5000 yılına kadar uzandığını gösterir. Acemhöyükte bulunan Hitit ve 
			Asur yazıtlarından M.Ö 1800’den itibaren, bölgede 1000 yıl süreyle 
			Hititlerin yaşadığı anlaşılmaktadır. M.Ö 710’da Asurluların Hitit 
			egemenliğine son vermesiyle bölge Friglere geçmiştir. M.Ö 17 yılında 
			Romalıların bölgeye gelişine kadar, Medler, Persler, İskender’in 
			Helenistik Kapadokya Krallığı ve Bergama Krallığı yörede yaşamıştır. 
			395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Niğde, Bizans (Doğu 
			Roma) toprakları içinde kalmıştır.   
			
			
			         
			
			Türklerin (1071) Anadolu’ya gelişi ile başlayan 
			Selçuklu Devleti egemenliği 1308 yılına kadar sürmüştür. 1470 
			yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun kesin hakimiyetine giren 
			bölge Cumhuriyet dönemine kadar gelmiştir 
			Niğde'de 
			Türk İslam eserlerinin en güzelleri Anadolu Selçuklularından kalan 
			eserlerdir. Yaz aylarında oluşan Taçlı Kadın Başı görüntüsü ile, 
			dünyada mimari benzeri olmayan Alaeddin Camii, Hüdavend Hatun 
			Türbesi dönemin önemli eserleridir. Ayrıca Akmedrese, Sungur Bey 
			Camii, Mehmet Paşa Kervansarayı, Gündoğdu Türbesi ve Saat Kulesi 
			diğer önemli eserlerdendir.   
			
			
			 Hüdavend 
			Hatun Türbesi
			
			Niğde’nin ve Selçuklu sanatının nadide eserlerinden 
			birisidir. Sekizgen planlı ve üzeri piramit şeklinde örtülmüş olan 
			bu küçük abidenin bir eşine daha memleketimizin hiçbir yerinde 
			rastlanmamıştır. Türbe Keyhüsrev II.’nin oğlu Rüknettin Kılıçaslan 
			IV’ ün kızı Hüdavend Hatun tarafından 1312 tarihinde yaptırılmıştır. 
			Türbenin doğuya açılan bir kapısı ve üç penceresi vardır. Sekizgen 
			planlı gömeçli bir silme ile biten bir üst temel üzerinde, girift 
			geometrik desenlerle süslenmiş yine sekizgen planlı gövde 
			yükselmektedir. Yüzlerde pencerelerin üstünden itibaren gömeçli 
			çelenk şeklinde bindirmelerden meydana gelmiş korniş onaltıgendir. 
			Kornişin üzerinde ise  tepeye doğru hafif bombeleşen sekizgen 
			prizmal bir külah yer almaktadır. İçtende sekizgen olan salonun 
			üzeri yarım daire şeklinde bir kubbe ile örtülü olup, güney 
			duvarında bir de mihrabı vardır. İçerisinde üç mezar taşı bulunan 
			salonun tabanında muhtemelen bu  mezarların bulunduğu bir mahzen yer 
			almaktadır. Binanın bezemesi fevkalade güzel ve önemlidir. 
			Köşelerdeki sütünceler ve üst kornişte son derece değişik konularda 
			sitilize edilmiş, sarmaşık saplar, çiçekler, yapraklar 
			bulunmaktadır. Pencere üstünde insan başlı kuşlar ve çeşitli 
			hayvanlar kabartma olarak oyulmuştur. Bir yerde bir aslanın 
			karşısında ürkek bir ceylan, başka bir yerde kemere göre simetrik 
			kanatlarını açmış çift başlı bir kartal (Selçuklu sembolü) ve 
			kornişe geçen gömeçli bindirmelerde geometrik desenler, Selçuklu 
			Türk sanatının zarif ve incelik dolu örnekleridir. 
			İçindeki 
			mihrap yarım daire oluklardan meydana gelmiş, çokgen bir hücredir. 
			Üstü üç dilimli bir kemerle 
			örtülmüş gömeçlerle, girift geometrik motiflerle ve Kur’an 
			ayetleriyle çevrelenmiş olup, yanlarda iki sütuncuk vardır. 
			
			Türbenin giriş yüzünde taç kemer silmesinde bir ayet, 
			kapının üstündeki üç satırlık kitabede ise “ Allah esirgeyici ve 
			bağışlayıcıdır. Bu mübarek türbenin yapılmasını Allah’ın merhamet ve 
			affını dileyen aciz mahluk emretti – Keyhüsrev oğlu Şehit Rüknettin 
			dünya ve dinin ki Allah onları affetsin, kızı Hüdavend Hatun – 712 
			yılının aylarında... Allah' a hamd ve eshabına selam ve salavat “ 
			ibaresi vardır. 
			
			Türbede bulunan diğer iki mezardan biri 1340 tarihli 
			olup, Emir Şucaeddin’in kızı Paşa Hatun’a, diğeri ise Niğde sancak 
			Beyi’nin kızı Belkıs’a ait ve 1563 tarihlidir. 
			
			Hüdavend Hatun’un mezar taşında ise iki ayet bir dua, 
			kitabe vardır ki, burada Hüdavend Hatun’un 1332 yılında öldüğü 
			yazılıdır. Demek oluyor ki Hüdavend Hatun türbeyi yaptırdıktan 20 
			yıl sonra ölmüştür 
			
			  
			
			
			 Tyana, 
			Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan Kemerhisar’ın tarihi ismidir. 
			Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir 
			tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir 
			.1880-1881 yılları arasında ilk kez Wilson, sonra Ramsay mesafe 
			cetveline göre höyüğün yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit 
			ve Asur çivi yazılı tabletlerindeki metinlerinden bu yerin 
			Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı 
			Romalılar Tyana şekline sokmuşlar, Türkler ise höyüğün üzerinde 
			kurdukları köye (Hıristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha 
			sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Kent Roma döneminde 
			gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde Tyana 
			Kemerhisar da görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır. 
			Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir. 
 Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada 
			geçici bir süre için Kapadokya Krallığına taht şehri yapılan Tyana 
			ya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, 
			Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta 
			taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve 
			Diyonez mezhepleri de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan 
			Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsona’nın 
			yerinde yepyeni bir şehir kurmuş ve burasını kendisine taht şehri 
			yapmış, şehre de kendi adını vermiştir. Coğrafyacı Strabon’a göre 
			ise cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu 
			devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündüğü 
			çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet kurumları ile donanmış ve bir 
			çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın 
			cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk 
			pınarından çift yüksek, narin sarı trakit taşından kemerlerle 
			getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler arasından şehirden 
			Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte idi.Tyana bu yanı 
			ile Pompei şehrini andırıyordu.
   
			
			
			     
			
			Kemerhisar’ın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında 
			yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı 
			bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük 
			ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden 
			yüzeye çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan 
			önce de bu kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su 
			gereksinimlerini karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzu’nun doğusunda 
			M.Ö. VI. bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar 
			o dönemlerde genellikle su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya 
			çıkarılan ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması 
			muhtemeldir ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir 
			bölümü oluşturmaktadır. 
 M.Ö. 738 –715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm 
			sürmüştür. Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda “Geç Eti” döneminin 
			başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawa’nın önemsediği bir Tanrı 
			olan Gıda Tanrısı Tarhunzas’ın bir elinde buğday başağı, bir elinde 
			üzüm salkımı tutan rölyefi Aydın kent’te (Ereğli) 
			bulunmaktadır.Tyana’dan İstanbul’a götürülen ve sol tarafı kaybolan 
			bir rölyefte de Warpalawa’yı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken 
			göstermektedir. Bu da yine Warpalawa’yla ilgili önemli bir belgedir. 
			Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya 
			başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki 
			Asurlulara karşı bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita 
			(Frigya Kralı) ve Warpalawa’nın arasındaki ittifaka ışık tutacak 
			tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyana’nın kuzey-doğusunda 
			ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; 
			üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli 
			kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı bir 
			yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyana’daki buluntuların 
			paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların zamanın önde gelen 
			bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
 
 Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, 
			Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen 
			barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya 
			geçitlerinin kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası 
			tarafından tehdit edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın 
			arkasını sağlama aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik 
			bilgileri egemenlik politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana 
			müttefiktiler. Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; 
			M.Ö.III. yüzyılın ortalarında başlamış, daha sonra da politik 
			yönlendirme ile Yunan kültürünün yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
 
 Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana 
			M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol 
			merkezi olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı 
			Seleukidik çıkarlarının merkezi Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. 
			Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi 
			ilişkileri nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. 
			Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine
 
			Bergama 
			Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda 
			Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca 
			olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları 
			ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz 
			etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları kademeli olarak 
			yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür ve 
			eğitiminin yuvası olmuştur. Tyana’nın kuzey-doğusundaki dağlık 
			alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar büyük bir kraliyet kurma 
			programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat 
			eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik Anadolu-Yunan sanatıyla 
			benzerlik gösterdiği görülür.    
			
			
			   
			
			Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su 
			tekniği ile ilgili yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk 
			sıradaki de Bahçelide bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak 
			sularını çeviren Roma Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu 
			döneminde Tyana’ya doğru bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 
			62 X 20 metre boyutlarındadır. Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan 
			bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru şebekesi; kaynaktan kemerler 
			aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim hattının Tyana içindeki 
			bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan suyun miktarı ile 
			ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye yetecek kadar su taşındığını 
			göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu yanında sulama 
			amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.  
			
			Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyana’nın 
			imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri 
			taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de 
			karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokya’daki 
			Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir medeniyetlerinin en iyi 
			göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer imparatorluk kültürünü 
			yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında, kaliteli bir örnek olarak 
			ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren bir mezar kabartması 
			da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II. yüzyıl dönemine ait bu 
			kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır. Stil 
			olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyana’da çok 
			yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı 
			anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de 
			taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri 
			de aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyana’nın altındaki bu 
			göze çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski 
			yolun olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de 
			köylerden şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. 
			yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. 
			Birçok Romalı imparatorun Tyana’ya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 
			213 yılında Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları 
			hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil edilmiştir. 
 Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak 
			kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. 
			Torkutias’ın (Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) 
			mezar taşı da bunun kanıtıdır. Anadolu’nun batısındaki uluslar arası 
			trafik bağlantıları Klikya kapıları aracılığı ile Tyana’ya kadar 
			gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, 
			sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok 
			çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde yükselmesini sağlamıştır. Her 
			şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun bu 
			ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum 
			özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite 
			olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini gösterir. 
			Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer üzerine 
			işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler taşır. 
			Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması 
			muhtemeldir.
 
			Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan 
			savaşlarda sürekli kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak 
			bakıldığında şehir her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar 
			çıkarmasını bilmiştir. En azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli 
			yapı olan ve başkentin atölyelerine özgü çok güzel işleme 
			stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir bazilikayı yapma gücüne 
			erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça özenli işlenmiş 
			örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin İstanbul 
			yada Selanik’teki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana eski 
			Bizans döneminde de İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle 
			yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi 
			olan şehrin (Tyana’nın) sonu da muhtemelen M.S.VI. yüzyıldaki Pers 
			savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan edip yıkan ve sonunda 
			istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar açıkça görülüyor 
			ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam stili yıkılmış 
			ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney Kapadokya’daki şehirler 
			üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan kalma 
			bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin 
			takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç 
			XI. yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de 
			sona ermiş ve Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde 
			üstlenmiştir. Bugün Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık 
			(Eftiyan) çok sayıda geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt 
			oluşturmaktadır. Tyana’nın bir başka ve önemli özelliği Apollon’un 
			doğum yeri olmasıdır. Apollon’un yaşamı İsa ile aynı döneme 
			rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü yada aslında 
			Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır. 
 Tyana’daki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını 
			İnceleme ve Araştırma Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse 
			etmektedir. Kazı ekibi ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe 
			Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü ve Venedik “Ca Foscari” 
			Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu 
			başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog – topografyacı Prof. Dr. 
			Guido Rosada’dır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, 
			Venedik “Ca Foscari” Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi 
			ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım Tanış yürütmüştür  (Kent 
			Haber Kultur Kurulu).
 
			
			Fiyat   
			 Fiyata 
			dahil olan hizmetler: 
				
				
				Tur 
				süresi ulaşım, Mercedes 403-Intro-Safir ,WW. Mercedes Minibüs.
				
				
				Otel 
				etaba göre 3* superieur-butik ya da 4*. Tam pansiyon konaklama 
				(5 Kahvaltı, 4 öğle yemeği,  4 akşam yemeği). 
				
				
				Öğle 
				yemekleri yerel tipik Türk Mutfağı sunan restoranlarda. 
				
				
				
				TÜRSAB Seyahat Güvencesi sigorta ve paketi. 
				
				
				Kültür ve Turizm Bakanlığı kokartlı profesyonel turizm rehberi 
				rehberlik hizmetleri. 
				
				Bu 
				turda 2nci gün ve 5nci gün 2 şoförümüz olacaktır.   
			 Fiyata 
			dahil olmayan hizmetler: 
			  
			
			Uyarı 
			Sayısı 
			22 kişiyi aşan kapalı gruplarda 1 kişi ücretsiz, Kültür Dernekleri 
			üyeleri, öğretmen ve öğrenciler, engelliler ve onlara refakat 
			edenler için indirim, bu konuda tura yazılırken lütfen bilgi alınız 
			(info 
			[at] transanatolie.com
			
            ). 
			  
			
			TransAnatolie Tour 
			
			Kültür Gezileri Operatorü 
			
			info 
			[at] transanatolie.com
			
             
			  
			
			Minimum 1o kişi ile hareket. 
			
			Tüm yasal haklar Transanatolie Tur’a aittir, seyahat 
			acenta hakkı saklıdır. |