Çözümün İlk Adımı 
			
			
			
			
			
		
		  
			
			
			AKTÜTÜN olayının tartışmaları dinmiyor. Eleştiri 
ve çözüm önerileri çeşit çeşit. Bunu fırsat bilip gerici siyasetin sinsi 
niyetleriyle orduyu yıpratmaya yönelenler bile var.
			Her zaman söylenenler yine 
			tekrarlanmakta: Bölgeye ilişkin sosyo-ekonomik, hatta kültürel 
			önlemlere gidilmesi, baş sorumlular olan ABD'nin ve Iraklı 
			kuklalarının tekrar uyarılması, terorizm konusunda yönetim ve adli 
			makamlara tanınan yetkilerin genişletilmesi. 
			 
			Sınır ötesi operasyonlar sonrasında bir süre orada kalmayı ve bir 
			"tampon bölge"nin kurulmasını savunanlar da eksik değil. 
			Önerilenlerin bazısında haklılık payı olsa da, bunlar yeterli mi? 
			Çözüme götürücü ciddi ve etkili bir adım bunlarla atılmış olacak mı? 
			 
			Daha da açıkçası, Kuzey Irak'ta barındırılıp beslenen bir 
			saldırganlığa karşı bu çeşit önlemlerle yetinmek dünyanın en güçlü 
			ordularından birine sahip olan Türkiye'ye yakışır mı? Çözümün böyle 
			bir orduyu bu önlemleri aşan kalıcı hudut değişikliği için devreye 
			sokmayı gerektiren siyasal bir yönü hiç mi yok? 
			 
			Vaktiyle "Musul meselesi" diye bilinen konuyu anımsamanın ve o 
			sorunun çözümündeki yanlışlığı düzeltmeyi gündeme getirmenin tam 
			zamanıdır. 
			 
			Lozan'da çok yanlı uluslararası çözüme bağlanmamış tek sorundur bu. 
			 
			Mondros Mütarekesi imzalandığı gün Musul'un güneyinden geçen hattın 
			İngiliz kuvvetlerince sonradan ihlal edilmesiyle başlamıştır. 
			Hukuksuz işgal, kömür yakıtından mazota geçme yolundaki İngiliz 
			Bahriye nezaretinin isteğiyle Anadolu'nun güneydoğusuna kadar 
			genişletildiği için, "Ahd-ı Milli" olarak son Osmanlı ve ilk Ankara 
			meclislerince içilen bir direniş andının konusu olmuştu. 
			 
			Sorun, Lord Curzon'un küstahça direnişi yüzünden Lozan'da çözülemedi. 
			 
			Sonrasında İngiltere'yle sürdürülen ikili müzakerelerin gideremediği 
			gerilim Ankara'yı yeni bir savaşın eşiğine getirmişken, Türkiye'nin 
			henüz üye olmadığı Milletler Cemiyeti'nce bir Estonyalı generale 
			çizdirilen kroki üzerinden bugünkü "hudut olmayan hudut"la zoraki 
			bir çözüme varılmıştır. Bu "imkânsız sınır" olduğu gibi kaldıkça, şu 
			ya da bu önlemle ve dıştan verilecek şu ya da bu vaatle terörün 
			önemli bir boyutunu, yani dış kaynağını kurutmak hayaldir. 
			 
			Dolayısıyla, fazla vakit geçirmeden Irak hükümeti ve arkasındaki 
			ABD, köklü bir sınır düzeltme toplantısına çağırılmalıdır. Ancak, 
			iyi hesaplanmış ve planlanmış bir operasyonla belirli bir toprak 
			parçası elde tutulmadan masaya oturmanın geçersizliği de açıktır. 
			Kıbrıs'ta "haklı ve güçlü" oluş nasıl o soruna pekâlâ kalıcı 
			olabilecek bir çözüm getirmişse, Irak kaynaklı bir sorunun çözümü de 
			arkasında haklılık bulunan bir güç gösterisiyle çok kolaylaştırılmış 
			olacaktır. 
			 
			Hükümet, artık ıvır zıvırı bırakıp böylesine ciddi bir girişimin 
			siyasal sorumluluğunu üstlenmeli ve çözümün ilk adımını askere 
			bırakmalıdır. 
		
		
			
		
		  
		
		
			
			Prof.Dr. Mümtaz SOYSAL 
			 
						 
		
		
		
		
		
						
						
		
		
			  
		
						 
		 |