| 
                Paleolitik/Epipaleolitik Çağ
                                  (Eski Taş/Yontma Taş Çağı)
                Tarihöncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu ve buzul çağlarının kültürel karşılığı
                                  olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesine kadar süren arkeolojik çağ. Bu çağda çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden yapılan ilk aletlerin kullanılmaya başlandığı ve insanların mağara, kaya sığınağı gibi yerlerde "büyük gruplar"/"kalabalık aileler" biçiminde yaşadıkları
                                  bilinmektedir. Paleolitik insan, besinini avcılık ve toplayıcılık yoluyla tüketime hazır olarak sağlamakta; kendisi besin üretmemekteydi. Ateş, bu çağda bulunmuş ve çiğ yenemeyen besinleri pişirmeye, ısınmaya, yırtıcı hayvanlardan korunmaya yaramıştır. Mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir. Paleolitik Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç alt döneme ayrılmaktadır. Epipaleolitik Çağ
                                  ise, doğayı denetimi altına almaya başlayan insanın, besi üretimine geçişinin hemen öncesinde yer alan çağdır. Anadolu ve Trakya için
                                  ise, bugüne kadar bilinen 212 Paleolitik/Epipaleolitik yerleşme arasında Yarımburgaz (İstanbul) ve Karain (Antalya) mağaraları, bu çağı en iyi yansıtan yerleşmelerdir.
 
  Harmankaya, S., "Türkiye Paleolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
                                  Harmankaya, S. - O. Tanındı, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-1:
                                  Paleolitik/Epipaleolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-004-5, İstanbul, 1996 Neolitik Çağ (Yeni Taş/Cilalı Taş Çağı)İnsanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayan ve "İlk Üretimciliğe Geçiş Evresi" olarak da adlandırılan Neolitik Çağ'ın en önemli özelliği, besin sorunlarının çözümüyle gerçekleştirilen büyük bir "devrim" olmasıdır. Neolitik Çağ insanı, bazı bitkileri tarıma almış, birçok hayvanın da evcilleştirilmesini gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım ya da rençberlik geçmiştir. İnsanoğlu ilk kez bu dönemde, doğa ile ilişkisini kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam, köylerin ve giderek kentlerin kurulmasına yol açmıştır. Arkeologlar tarafından, ilk kez bu çağda ortaya çıkan, besinlerin depolandığı, taşındığı, pişirildiği çanak çömlek yapımı kıstas alınarak, Çanak Çömleksiz ve Çanak Çömlekli diye iki alt döneme ayrılan Neolitik Çağ, Anadolu ve
                                    Trakya'da, bugüne kadar bilinen, 257 yerleşme ile temsil
                                    edilmektedir. Bu yerleşmeler arasında yer alan Çayönü
                                    (Diyarbakır), Cafer Höyük (Malatya), Aşıklı Höyük
                                    (Aksaray), Kuruçay (Burdur), Çatalhöyük (Konya) ve Hacılar
                                    (Burdur) gibi yerleşmeler, gerek küçük buluntuları, gerek mimari kalıntıları, gerekse o dönem insanının
                                    sanatsal, dinsel yaratımı açısından bu çağın en ilginç yerleşmelerinden bazılarıdır.
 
  Balkan-Atlı, N., "Neolitik: Bir Araştırma Sürecinin Sorunları",
                                    Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2:
                                    Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997 
 
  Harmankaya, S., "Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
                                    Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2:
                                    Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997 Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Çağı)Adını taşın yanısıra bakır kullanımından da alan Kalkolitik Çağ, kültür tarihinde ilk ön kent kültürlerinin başladığı dönem olarak
                                    bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin Neolitik Çağ'ın Çanak Çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa
                                    da, kullanımının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5.000-3.000 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Son olmak üzere üç aşamada
                                    incelenir. Gelişkin tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri giderek çabuklaştırmıştır. Yöneticiler, din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanısıra anıtsal
                                    mimari, savunma ve sulama sistemleri, uzak mesafe ticareti ile lüks/prestij maddelerinin ticareti gelişmiştir. Bu gelişim
                                    sonucu, Anadolu'da, söz konusu çağ yerleşme yerlerinin sayısının 852'ye ulaştığı görülür. Önemli merkezler arasında, batıdan doğuya, Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar
                                    (Burdur), Beycesultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar
                                    (Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel) Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan
                                    (Diyarbakır) sayılabilir.
 
  Harmankaya, S., "Türkiye Kalkolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
                                    Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-3:
                                    Kalkolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-019-3, İstanbul, 1998. İlk Tunç ÇağıAnadolu ve Trakya'da yaklaşık MÖ 3.000-2.000 yılları arasına tarihlendirilen İlkTunç Çağı, genel karakteri ile üzerinde tapınak ve idari binaların da bulunduğu organize,
                                    tahkimli, bağımsız şehir devletlerinden oluşan bir dönemi
                                    kapsar. Bu dönem yeni sosyal, dinsel ve teknolojik değişime tanıklık
                                    eder. Bakırın kalay ile karıştırılarak tuncun elde edilmesi dönemin madenciliği açısından önemli bir gelişmedir. Bu dönemde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış gömü hediyeleri içeren mezarlıklar toplumsal değişikliğin kanıtıdır. Bu dönemde ayrıca ticaret gelişmiş,
                                    Ege, Orta Doğu ve Balkanlar'ı kapsayan geniş bir ticaret ağı kurulmuştur. İlk Tunç Çağı Anadolu ve Trakya'da İTÇ I-II-III diye 3 evreye ayrılmakta ve binin üzerinde yerleşmeyle temsil
                                    edilmektedir. Bu yerleşmelerden bazıları şunlardır: Aslantepe (Malatya), Alacahöyük (Çorum), Acemhöyük
                                    (Aksaray), Troya (Çanakkale), Karaoğlan (Ankara), Alişar
                                    (Yozgat), Karahöyük (Konya), Kültepe (Kayseri), Demircihöyük
                                    (Eskişehir), Mahmatlar (Amasya), Horoztepe
                                    (Tokat), İkiztepe (Samsun), Gözlükule (Tarsus), Beycesultan
                                    (Denizli), Şemsiyetepe (Elazığ), Kuruçay
                                    (Burdur).
 
  Harmankaya, S., "Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
                                    Harmankaya, S. - B. Erdoğu, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-4a/4b: İlk Tunç Çağı, TASK Vakfı Yayınları, Takım ISBN 975-6637-08-0, Cilt ISBN 975-6637-09-9, İstanbul, 2002. Demir ÇağıMÖ 12. yüzyılın başlarında, 
				Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Hattuşa'nın yakılıp 
				yıkılmasıyla birlikte, Anadolu'nun büyük bir kargaşanın içine 
				sürüklendiği, yazılı kaynakların susması nedeniyle "Karanlık 
				Çağ" olarak da adlandırılan bir dönem başlar. Siyasi otorite 
				olarak önemli bir boşluğa düşen Anadolu Platosu, çeşitli 
				coğrafyalardan göçler alır. Kaşgalar, Kızılırmak'ın kuzeyindeki 
				Orta Anadolu'ya; Kafkaslar yoluyla gelen Muşki’li halklar Doğu 
				Anadolu'nun batı kısmına; Trakyalı göçmenler, Batı Anadolu'nun 
				kuzey bölümüne; güneyden gelen Aramiler ise Güneydoğu Anadolu'ya 
				yerleşirler. Tüm bunlara, Mısır kaynaklarında "Deniz Halkları" 
				olarak geçen birtakım işgalci grupların yarattığı olaylar da 
				eklenince, Anadolu’daki düzen iyice bozulmuştur. Yazılı 
				belgelere ulaşılamamış olunması, bu dönemde ne gibi gelişmeler 
				olduğunu tam olarak öğrenmemize engel teşkil etmektedir. Döneme 
				ismini veren demirin, cevherinin ergitilmesiyle, özellikle takı 
				ve törensel silah yapımında kullanımı, MÖ 2. binyılın ikinci 
				yarısından itibaren giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Daha 
				sonrasında her türlü silah ve alet üretiminde demirin yaygın 
				olarak kullanılmasıyla ise bu maden döneme adını verecek kadar 
				hakim duruma gelir. Demirin gitgide ucuz bir metal haline 
				gelmesi tarımın, endüstrinin ve savaşın da toplumsal yapı içinde 
				daha etkin bir rol almasına yol açmıştır. Demir Çağı 
				uygarlıkları arasında  gibi topluluklar yer 
				almaktadır.  Demir Çağı'nın önemli 
				merkezleri arasında Klazomenai (İzmir), Yassıhöyük/Gordion 
				(Ankara), Kaman Kalehöyük (Kırşehir), Şarhöyük (Eskişehir), 
				Maşat Höyük (Tokat), Kerkenes Dağ (Yozgat), Van Kalesi, 
				Toprakkale (Van), Altıntepe (Erzincan), Zincirli, Kargamış 
				(Gaziantep), Karatepe (Osmaniye) ve Ziyaret Tepe, Üçtepe 
				(Diyarbakır) sayılabilmektedir. 
				Kozbe, 
				G. - A. Ceylan - Y. Polat - T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin - 
				D.A. Tanrıver, "Türkiye Demir Çağı Araştırmaları Üzerine 
				Değerlendirmeler", Kozbe, G. - A. Ceylan - Y. Polat - 
				T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin - D.A. Tanrıver, TAY - Türkiye 
				Arkeolojik Yerleşmeleri-6a/6b: Demir Çağı, Ege Yayınları, Takım 
				ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 978-975-807-182-1, Istanbul, 
				2008. 
				
				Pers Helen-Büyük İskender 
				ve Roma Dönemi
				
				MÖ 1050’lerden itibaren Ege üzerinden Anadolu’ya gelen Yunan 
				kavimleri Protogeometrik Dönem kültürünü de beraberlerinde 
				getirmiştir. Anadolu’da görülen Yunan kolonizasyonunun bu ilk 
				kıvılcımları bölgeden bölgeye farklı yoğunlukta hissedilmiştir. 
				Anadolu’ya hükmetmekte olan Phryg (Firig) ve Lydia gibi başlıca 
				Demir Çağı uygarlıklarının yerini MÖ 546’da Pers hakimiyeti alır 
				ve bu hakimiyet MÖ 333’te Büyük İskender’in seferi ile sona 
				erer. Büyük İskender’in seferinden MÖ 1.yy’a kadar süren ve 
				Hellenistik Dönem olarak adlandırılan süreçte yeni kentlerin 
				kurulması ya da var olan kentlerin yeniden organize edilmesi ile 
				Anadolu büyük çapta Hellenize edilmiştir. MÖ 2. yy’da Bergama 
				Krallığı topraklarının Roma hakimiyetine geçmesi ile Anadolu 
				yavaş yavaş Roma etkisi altına girer. Bundan sonraki yüzyıllarda 
				Anadolu’da var olan Anadolu-Yunan yerleşmeleri sistemli bir 
				şekilde yürütülen bir siyaset ile Romalılaştırılmıştır. 
				İmparator I. Theodosius’un ölümüyle (MS 392-395) Roma 
				İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma 
				İmparatorluğu Anadolu’ya hakim olmuştur. İlerleyen yüzyıllarda 
				ise eski Anadolu kentlerinden ancak bazıları varlığını 
				koruyabilmiştir. Pisidia ve Karia bölgeleri Protogeometrik 
				Dönem’in başlangıcından Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı 
				MS 395 yılına kadar geçen tarihi süreci farklı şekillerde 
				yaşamış olan eski Anadolu’nun iki bölgesidir. Karia Bölgesi 
				Anadolu’nun güneybatı kıyısında yer almaktadır. Bugünkü Muğla 
				İli ve çevresini içine alır. Pisidia Bölgesi ise Göller Yöresi, 
				kısmen Akdeniz ve Konya yöresini kapsamaktadır. Coğrafi ve etnik 
				yapıları ile birbirlerinden tümüyle farklı bu iki bölge, sahip 
				oldukları kent, kırsal yerleşim, kale, gözetleme kulesi, kutsal 
				alan, nekropolis, yol, köprü vb. ögelerle eski Anadolu tarihine 
				farklı açılardan ayna tutmaktadır. (M. Aksan)
 Özden, 
				S., "Pisidia Bölgesi'nde Yunan ve Roma Dönemlerine Ait Kültür 
				Varlıkları", Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik 
				Yerleşmeleri-7: Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri, 
				Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN 
				975-807-158-0, İstanbul, 2007
 
 Aksan, 
				M., "Karia Bölgesi Arkeolojisi Üzerine Bir Değerlendirme", 
				Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerles¸meleri-7: 
				Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri, Ege Yayınları, 
				Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN 975-807-158-0, İstanbul, 
				2007.
 
				
				Bizans Dönemi 
				
				Marmara Bölgesi
				
				Bugün Bizans olarak adlandıran uygarlık, varlığını Doğu 
				topraklarında Hristiyanlaşarak sürdüren Roma İmparatorluğu’dur. 
				I. Constantinus, başkenti, daha güvenli gördüğü doğu 
				topraklarına taşımış ve 330 yılında, küçük bir Roma kenti olan 
				Byzantion İmparatorluk’un “ikinci başkenti” olarak 
				Konstantinopolis adıyla kutsanmıştır. Bu tarih, günümüz 
				araştırmacıları tarafından Bizans İmparatorluğu’nun başlangıç 
				tarihi olarak kabul edilmektedir. Bizans İmparatorluğu, 
				Konstantinopolis’in 1453 yılında Osmanlı Devleti tarafından 
				fethedilmesine kadar varlığını sürdürmüştür. Sınırlarının en 
				geniş olduğu 6. yüzyılda İmparatorluk, batıda İspanya’dan 
				başlayarak, İtalya, Yunanistan ve Balkanlar’ın büyük bölümünü, 
				Anadolu ve Kafkasya’nın bir kısmını ve Ortadoğu ile Kuzey 
				Afrika’yı kapsamıştır. Ancak yıllar boyunca toprak kaybeden 
				Bizans İmparatorluğu, son döneminde giderek başkent çevresindeki 
				küçük bir alanda egemenliğini devam ettirebilmiştir. Marmara 
				Bölgesi’nin Bizans Dönemi’nde önemli olan kentleri, Asya 
				tarafında (Bithynia) Nicaia (İznik), Proussia (Bursa) 
				ve Nikomedia (İzmit) olmuştur. Bunların yanı sıra, 
				Gebze–Tuzla hattında ve Uluabat Gölü çevresinde Bizans 
				yerleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca, Perinthos (Marmara 
				Ereğlisi) ve daha batıda Ainos (Enez) ve Adrianopolis (Edirne) 
				ile Kuzey Trakya’da Byze (Vize) Bizans 
				İmparatorluğu’nun önemli kentlerindendir. Edirne, Bursa, İznik, 
				İzmit gibi kentlerde çok az sayıda Bizans yapısı günümüze 
				ulaşabilmiştir. İstanbul’da ise, daha çok camiye dönüştürülen 
				yapılar ayakta kalabilmiş, diğerleri yok olmuş ya da büyük 
				oranda tahrip edilmiştir. Marmara Bölgesi’nde ilk akla gelen en 
				önemli Bizans yapıları arasında, İstanbul’da Ayasofya, Kariye, 
				Kalenderhane Camisi, Fethiye ve İstanbul Surları; doğuda İznik 
				Ayasofyası ve İznik Surları; batıda Vize Ayasofyası ve Enez 
				Ayasofyası’nı sayabiliriz. (Ö. Kurt)
 Akyürek, 
				E. "Bizans Uygarlığı Üzerine Genel Bir Değerlendirme", 
				Akyürek, E. - A. Tiryaki – Ö. Çömezoğlu – M. Ermiş, TAY - 
				Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ Marmara 
				Bölgesi, Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 
				978-975-807-166-1, Istanbul, 2007.
 
				
				İç Anadolu BölgesiAnadolu yarımadası Geç Antik 
				Çağ ve Ortaçağ boyunca Bizans uygarlığının anayurdu, coğrafi ve 
				siyasi anlamda imparatorluğun stratejik merkezi olmuştur. 
				Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden İç Anadolu, Doğu-Batı 
				doğrultusunda Eskişehir’den Sivas’a, Kuzey-Güney doğrultusunda 
				Çankırı’dan Karaman’a uzanmakta ve Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, 
				Çankırı, Yozgat, Konya, Karaman, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, 
				Aksaray, Kayseri ve Sivas illerinin tamamını ya da bir kısmını 
				kapsamaktadır. Bu bölge Bizans döneminde Kappadokia’nın 
				tamamını, Galatia, Lykaonia ve Phrygia’nın ise büyük kısımlarını 
				kapsamaktaydı. Bizans tarihinin Anadolu’daki önemli kentleri 
				arasında olan Sebasteia (Sivas), Kaesarea (Kayseri), Ikonion 
				(Konya), Dorylaion (Eskişehir), Ankyra (Ankara), Tyana 
				(Kemerhisar), Mokissos (Viranşehir), Nazianzos (Nenezi), Nyssa 
				(Harmandalı köyü) gibi kentler de bugün İç Anadolu olarak 
				adlandırdığımız coğrafi bölgenin sınırları içerisinde yer 
				almaktaydı. İç Anadolu Bizans’taki manastır hareketi bakımından 
				da önemli bir merkez olmuştur. İç Anadolu’da bugün özellikle 
				Kapadokya ve Karaman bölgesindeki yapı yoğunluğu, bu iki bölgeyi 
				özel kılar. Kapadokya’nın jeolojik yapısı, burada yaşayan insan 
				topluluklarına çok özel mimari olanaklar sağlamış, eşine az 
				rastlanır bir kaya mimarisinin bölgede gelişmesine yol açmıştır. 
				İç Anadolu’da Bizans mimarlığının yoğun olarak bulunduğu bir 
				diğer bölge de Konya ovasının güneyindeki Karaman ilinin 40 km 
				kadar kuzeyinde bulunan Karadağ’ın etekleri olmuştur. Bu alanda 
				yer alan çok sayıdaki yapı, düzgün kesme taş bloklarla inşa 
				edilmiş, bazilikal planlı kiliseler de dahil olmak üzere taş 
				tonoz ile örtülmüştür. 
				Akyürek, 
				E. "İç Anadolu Bölge'sinde Bizans Dönemi", 
				Akyürek, E. - Ö. Çömezoğlu - A. Tiryaki – N. Karakaya - M. 
				Mimiroğlu - F. Barut - T. Uyar - S. Evcim, TAY - Türkiye 
				Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ İç Anadolu Bölgesi, 
				Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 
				978-605-4701-59-9, Istanbul, 2015. 
				
				Mağaralar
				
				"Mağara, 
				yeraltında çeşitli nedenlerle oluşmuş boşlukların ‘insan 
				merkezli’ bir tarifidir: insanın ‘sığabileceği’ (ki bu 
				mağaracının cüssesiyle de ilgilidir!), dolayısıyla ulaşıp 
				inceleyebileceği boşluklardır. Bu boşluklar, çoğunlukla bir 
				‘ağ’ın parçasıdır; bu ağ insanın girebileceği ve rahatlıkla 
				dolaşabileceği devasa hacimlerden, kılcal yarıklara kadar uzanan 
				geniş bir ölçek spektrumuna sahip olabilir. Bu envanterde 
				yeralan mağaraların hemen hepsi jeomorfolojide karstik olarak 
				adlandırılan yerüstü/yeraltı yapılarının parçalarıdır. Karst, en 
				yaygın olarak, karbonatlı kayaçların atmosferden gelen (ve 
				içinde erimiş karbon dioksitten dolayı asit olan – pH 5.5) sular 
				tarafından eritilmesinden, ve mekanik çökme ve kimyasal çökelme 
				ile yeniden yapılanmasından doğan boşluklardan oluşur. Mağaralar 
				geniş bir ölçek spektrumuna yayılmış bu ağın içinde sadece 
				belirli bir ölçek aralığını ve topolojiyi temsil eder. (...)"
 Aktar, 
				M. - H.N. Dalfes, "Hoşgeldin TME!", Gürcan, G. - A. Yamaç 
				- S. Kırlangıç - M. Pelen - Z. Talay - P. Zorlu, Türkiye 
				Mağaralar Envanteri, Ma/Mb, Ege Yayınları, ISBN 975-807-128-9, 
				İstanbul, 2006
 14C (Radyokarbon)Arkeolojik kazılarda içinde karbon elementi bulunan çeşitli buluntular elde
                                    edilir. Karbon içeren buluntularda eser olarak bulunan radyoaktif
                14C
                                    (radyokarbon) izotopunun yoğunluğu ya da radyoaktivitesi ölçülerek buluntular
                                    tarihlenebilir. Radyokarbon tarihleme yöntemi, bulunduğu 1950 yılından günümüze, yaklaşık son 50 bin yılda yeryüzünde meydana gelen
                                    arkeolojik, paleobotanik ve jeolojik olayların mutlak tarihlenmesi için kullanılan ana yöntem durumuna gelmiştir. Arkeolojik kazılarda ele geçen ve karbon içeren her buluntu radyokarbon yöntemiyle
                                    tarihlenebilir. Tarihlenmek üzere toplanan buluntulara "örnek" adı
                                    verilir. Tarihlenecek örnekler olarak ağaç parçaları, odun kömürü, kurumuş
                                    bitkiler, tahıl taneleri, dokuma parçaları,
                                    deri, hayvan kabukları, kemik, yemek artıkları sayılabilir
                                    (M.Özbakan).
 
  Özbakan, M., "Radyokarbon Tarihleme Yöntemi", Erdoğu, B.  O. Tanındı  D.
                                    Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri
                14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004 
 
  Erdoğu, B., "Karşılaştırmalı Tablolara Göre Anadolu Kronolojisi", Erdoğu, B.  O. Tanındı  D.
                                    Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri
                14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004. 
				
				TAY-Yerlesim Ara (tayproject.org) 
				
				TAY-Yerlesim+Magara Ara (tayproject.org) |