| Acemhöyük 
            Kazıları ve Sonuçları -
            Prof. Dr. Nîmet Özgüç 
            1941 yılından bu yana Dündartepe-Kavak-Tekeköy, Elbistan-Karahöyük, 
            Kültepe, Frakdin, Masat gibi Türk Tarih Kurumu adına yürütülmüş olan 
            kazılarda kurul üyesi olarak çalıştım. 1962 yılında Ankara 
            Üniversitesi ve Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına 
            Acemhöyük kazılarına başladım. 1971 yılından bu yana Türk Tarih 
            Kurumunun devamlı desteği ile verimli sonuçlar kazanmamız mümkün 
            oldu. Aynı kurumlar adına Niğde'nin Tepebağları höyüğünde 4 mevsim 
            kısa süreli kazıları idare ettim. 1978 yılından beri, Ortadoğu 
            Teknik Üniversitesi adına Kommagene krallığının başşehri Samsat'da 
            kurtarma kazılarını yürütmekteyim.
				
				   Acemhöyük, kuzeygüney, doğubatı yollarının kavşağında, Ulu Irmağın 
            suladığı bereketli bir ovanın ortasında Anadolu'nun en büyük 
            höyüklerinden biri ve M.Ö. ikinci bin yılının ilk çeyreğinde 
            bölgenin en önemli şehridir. Höyük ve aşağı şehirden oluşmuştur. 
            Büyük kısmı höyükte olmak üzere 21 yıldan beri her iki alanda geniş 
            ocaklar açılmış, sondajlar yapılmıştır. Araştırmalarımız aşağı 
            şehrin yalnız Assur Ticaret Kolonileri (M.Ö. 2000-1700) devrinde 
            iskân edildiğini göstermiştir. Kalkolitik çağda da meskûn olduğunu 
            sandığımız höyükte, en geç katlar HelenistikRoma, IV. seviyelerin 
            Assur Ticaret kolonileri, VIX iki safhalı Eski Tunç Çağı olduğu 
            saptanmıştır.
 Helenistik çağ höyüğün güneyinde, batısında ve güneydoğusunda 
            incelenmiştir. Bu kat genellikle I. katı tahrip etmiş ve çok defa II 
            ve III. katın evleri üzerine kurulmuştur. Bazı hallerde evlerin 
            inşaasında III. kat duvarlarının dahi kullanıldığı olmuştur. Yapılar 
            özel evlerden ibarettir. Bu çağda Acemhöyük' ün bir köy karakterini 
            taşıdığı anlaşılmıştır. Evlerden derlenen seramik, tasvirli eserler 
            ve diğer eşyanın büyük kısmı lokal özelliktedir. Batı ve güney 
            Anadolu'dan getirilmiş malzeme de az değildir.
 
 I. kat, höyükte büyük tahribata uğramış olmakla beraber, taş 
            tabanları, fırınları ile belirgindir. II. katın seramik geleneğini 
            devam ettirmektedir. Aşağı şehirde açığa çıkarılan özel evlerde 
            bolca ele geçirilmiş olan ince cidarlı, iyi pişmiş bir seramik türü 
            bu kata hastır.
 
 II. kat, höyükte ve aşağı şehirde özel evleri ile yaygın bir 
            yerleşmedir. Bu şehrin en önemli özelliği III. kattaki büyük 
            felâketten sonra, onun geleneklerini devam ettiren halkın acele 
            olarak sırf bir barınak sağlamak amacıyla yaptığı evlere sığınmış 
            görünmesidir.
 
 III. kat, şehrin en parlak devrini temsil eder. Bu katın kazılarında 
            iki büyük saray, resmî bir yapının harap parçaları ve özel evler 
            açığa çıkarılmıştır.
 
 Acemhöyük'ün en önemli yapıları hiç şüphesiz mevcut kısımlarında 
            biri 50, diğeri 70 odalı olan iki saraydır. Her ikisinin de iki 
            katlı olduğu kesindir. Geniş taş tabanlar üzerine oturan, büyük 
            yangınla tuğlaya dönüşen kerpiç yapılarda bol miktarda ağaç 
            kullanılmıştır. Sarıkaya sarayı, üç tarafını çeviren revaklı avlusu 
            ile M.Ö. II. bin Anadolu mimarlığında tek örnektir. Hatipler sarayı 
            da cephesindeki kerpiç tabanlı revakı ile orijinal bir yapıdır.
 
 Özel bir odada depolanmış bulunan Assur ve Suriye kıratlarına ait 
            mühürlerin baskıları, sarayların kullanıldığı zamanın bir kısmını 
            iyice belirlemiştir. Ünlü Babil kiralı Hamurabi'nin yaşlı çağdaşı 
            Assur kiralı I. Şamşiadad'ın (M.Ö. 18131781), Mari kiralı 
            Jahdunlim'in kızı Dugedu'nun ve Kargamış kiralı Aplahanda'nın 
            mühürlerine ait baskılar, Kaniş kiralı Varşama'ya mektup göndermiş 
            olan Mama kiralı Anumhirbi'nin adının varlığı, sarayın M.Ö. 18. 
            yüzyılın ilk yarısında, zamanın ünlü sarayianyla sıkı ilişkiler 
            içinde olduğunu gösterir. Saraylar bu vesikalardan daha önce inşa 
            edilmiş ve onlardan çok sonra büyük felâkete uğramış olabilirler.
 
 Sarayları büyük ölçüde tahrip eden, kalın cidarlı küpleri deforme 
            etmiş ve bir kısmını cüruf haline getirmiş olan şiddetteki yangına 
            rağmen, bilhassa Sarıkaya sarayı Anadolunun çağdaş sarayları 
            arasında eşya zenginliği bakımından en önde gidenidir. Bunlar, bakır 
            külçeler, altın, gümüş ve tunçtan eserler, bullalar, seramik, taş 
            kaplar ve fildişi eserlerden oluşmaktadır.
 
 Tunçtan yapılmış eşya arasında en ilginci el arabası büyüklüğünde 
            dört tekerlekli bir arabadır. Bunun dini törenlerde kullanılmış 
            olması muhtemeldir. Madenî silahlar, kılıçlar, baltalar ve mızrak 
            uçlarından oluşmuştur. Dört köşeli ve somun biçimindeki bakır 
            külçeler Anadolu'nun en önemli koleksiyonunu teşkil ederler.
 
 Sayıları 1500'ü bulan bullalar, Eski Assur, Eski Suriye, Eski Babil, 
            Anadolu ve Hitit üslûbundaki mühür baskılarıyla, 2. bin sanatı için 
            zengin bir kaynaktır.
 
 Sarayın küçük kapları yangında eriyip gitmişse de özel evlerde 
            bulunanlar, çağın seramik sanatına önemli katkılarda bulunan lokal 
            özelliklere sahiptir. Boyalı seramik azsa da, dört dış yüzü figürlü 
            ve mimari tasvirlerle bezeli bir banyo kabı konuları bakımından 
            üzerinde özenle durduğumuz ünik bir eserdir.
 
 Saray eşyası arasında diğer önemli grubu Hitit sanatının müstesna 
            örneklerini oluşturan fildişi eserler teşkil eder. Heykelcikler ve 
            kabartmalı plaklardan oluşan bu mobilya parçaları, sfenksler, boğa 
            adamlar, arslan, maymun, sığır, kaz gibi hayvan tasvirleri, bitki ve 
            geometrik desenlerle bezelidir. Bir kısmının üzerinde hâlâ korunmuş 
            olan izlerden, vaktiyle altın safihalarla kaplanmış oldukları 
            anlaşılmaktadır. Özel bir evde ele geçirilmiş olan SuriyeAnadolu 
            üslûbunda kabartmalarla bezeli bir fildişi kutu Önasya fildişi 
            eserleri arasında önemli bir yere sahiptir. Oyun tahtaları, tabii 
            cam (obsidian), dağ kristali ve diğer taşlardan yapılmış vazolar 
            sarayın diğer lüks eşyasının oluşturur. Açık ve koyu mavi 
            boncukların altın iplikle işlendiği kumaş parçaları devrin en önemli 
            ticari malını teşkil eden elbise ve dokumaların bize kadar yaşamış 
            nadir örneklerinden biridir.
 
 Niğde'nin 4 km. uzağındaki elma bahçeleri içinde yükselen 
            Tepebağları höyüğünde 1972-1975 yıllarında dört mevsim kazılar 
            yapılmıştır. Höyüğün ortası, güneybatısı ve bağ halkı tarafından taş 
            ve toprak çekmek amacıyla derinleştirilen kuzeybatısında çalışılarak 
            Bizans devrinden başlayıp Demir devrine kadar uzanan dört kat 
            saptanmıştır. Bizans devri tabanına satıhtan itibaren, ortalama 60 
            cm. kalınlığında küllü, bol moloz taşlı bir enkazın altında 
            erişilmiştir. Tabanda mutfak kapları, sırlı seramik, bakır ve 
            tunçtan yapılmış aletler ve fildişi eserler ele geçirilmiştir.
 
 Bol taş kullanılarak iyi inşa edilmiş ev kalıntılarına göre II. 
            katın Roma, III. katın da Helenistik çağa ait olduğu saptanmıştır. 
            II. kat evlerinde biley taşları, tunç bilezikler, lokal ve ithal 
            Roma seramiği bulunmuştur. M.Ö. 6336 yılları arasında Kappadokya 
            Krallarından II. Ariobarzanes, III. Ariobarzanes, X. Ariates'e ait 
            sikkelerin biriktirildiği küçük define, II. katı tarihlemede önemli 
            bir belgedir.
 
 III. katta koku şişeleri, fildişi ağırşaklar ve bu katın M.Ö. 
            dördüncü yüzyıla kadar indiğini gösteren alabastronlar ele 
            geçirilmiştir.
 
 IV. kat höyüğün doğusunda ve surlarında incelenmiş, sağlanan 
            seramiğe göre bu katın M.Ö. 8. yüzyıla ait olduğu anlaşılmıştır. 
            Surlar, büyük ölçüde tahrip edilmişse de yapımında çok iri taşların 
            kullanıldığı saptanmıştır.
 ________________________________________
 Kaynaklar1.Türk Tarih Kurumu, Kuruluş amacı ve Çalışmaları , Amiral Fahri 
            ÇOKER (E.) - Türk Tarih Kurumu Üyesi, 162-165 ss.2.
            TTK
 
			
			 
				TransAnatolie TourKültür Gezi 
				Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans 
 |