Ahlaksız Milli İrade! 
		
		Bir
 
		 
		Yönetenler kural sevmez. Hukuk sevmez de diyebilirsiniz. 
		 
		Oysa yönetilenler, hukuku sevmese bile ona muhtaçtır. En kötü kural 
		kuralsızlıktan iyidir anlayışı yönetilenler içindir.  
		 
		Çünkü en iyisinden en kötüsüne kural, yani hukuk, önünde sonunda o 
		kuralı koyanı, yani egemeni, iktidar sahibini de bağlar. Bunun için, 
		yani herhangi bir kuralla, hiçbir kuralla bağlanmak istemediği için de 
		hiç kural, hiç hukuk olmasın yahut ben ne diyorsam, ne istiyorsam, 
		hukuk da o olsun ister. 
		 
		Buna karşılık yönetilenler de, en kötüsü dahi olsa, her türlü kuralın, 
		yani hukukun, hiç kural istemeyen veya kendi istediği şeylerin, 
		emirlerinin kural olmasını isteyen yöneticileri de bağladığını bildiği 
		için kurala muhtaçtır, bu nedenle de sever. Sevmek zorundadır. İstese de 
		istemese de!... 
		 
		İki
  
		 
		Demokrasi mücadelesi, bir tek kişinin keyfi iradesinin sınırlanması 
		mücadelesinin tarihidir. İnsanlık tarihinin tümü bile diyebiliriz ama, 
		hadi biz 1215 tarihli Magna Carta Libertatumdan başlatalım. Bu, henüz 
		oluşmaye başlamış olsa da İngiliz ticaret burjuvazisinin, egemen Londra 
		Saray aristokrasisine, şato aristokrasisine başkaldırısının en belirgin 
		ilk kilometre taşıdır. Acemi İngiliz burjuvazisi, bir tür muhtıra 
		diyebileceğimiz bu bildiriyle, bu dilekçeyle, aristokrasiye köpeksiz 
		köyün çobanı olmadığını, artık tek söz sahibi olmadığını hatırlatmıştır. 
		Ağır ol bakalım, Kandıralı!... demiştir. Ve arkası gelir
 Taaa bugüne 
		kadar.  
		 
		Önce parlamento, sonra hükümet, başbakan ve saire denilen kurumlar 
		gelişmiştir ama, kurtulunmak istenen tek kişinin keyfiliği, bu defa 
		getirilen yeni kurumlarla birlikte kurumlaşarak, bukalemun gibi şartlara 
		uyarak devam edince yeni kurumlar aranmış, önce yargı bulunmuş, 
		yasama+yürütme+yargı şeklinde kuvvetler ayrılığı denen bir kurumsal 
		yapıya gidilmiştir.  
		 
		Amaç, devlet denilen teşkilat içinde yer verilen bu kurumların birbirini 
		denetlemesidir. Biri, özellikle yürütme tabi, keyfiliği saparsa 
		ötekilerin buna mani olmasını sağlamaktır. Teorik olarak, hatta pratik 
		olarak da yasamanın, yani meclislerin yürütmeyi yani hükümeti denetleme 
		olanağı her zaman vardır. Soru önergesi verir, meclis araştırması 
		önergesi verir, meclis soruşturması önergesi verir, hatta hatta gensoru 
		önergesi verir. 
		 
		Ne var ki, parlamenter sistemlerde (örn. Türkiye) hükümet başkanının, 
		başkanlık sistemlerinde (örn. ABD) cumhurbaşkanının ve onların 
		riyasetindeki hükumetlerin, parlamentoda en çok sandalyeye sahip 
		partinin uygun gördüklerinden seçilmesi veya atanması teamülü karşısında, 
		yürütme organının yasama organınca denetlenmesinin hiçbir anlamını 
		kalmamıştır. En son örneği kendi ülkemizden verelim. 20 Mart 2008 
		Perşembe günü TBMM, ana muhalefet partisi CHPnin, Türk Silahlı 
		Kuvvetlerinin son Irak operasyonunu, beklenmedik şekilde geri 
		çekilmesini ve kusurlu bulduğu hükumet hakkında verdiği gensoru 
		önergesini görüşmek üzere hem de gizli olarak toplandı. Ve önerge 
		iktidar çoğunluğunun oylarıyla reddedildi!... 
		 
		İşte YARGI, bunun üzerine devreye sokulur. Madem yasama yürütmeyi, yani, 
		meclis hükümeti denetleyemez hale gelmiştir!... Yasama ve yürütmeden 
		bağımsız bir organ daha!
 
		 
		Üç
 
		 
		Milli iradenin tamamı ahlaksız değildir. Bizim sözümüz fesada uğramamış, 
		ahlaksızlaşmamış milli iradeyedir. 
		 
		Anayasa, kuvvetler ayrımının üç unsurunu oluşturan yürütmenin de 
		yargının da TÜRK MİLLETİ ADINA yetki kullanacağını, görev yapacağına 
		hükmeder. 
		Yürütmenin, yani hükumeten Türk Milleti adına hareket etmesini, ettiğini 
		açıklamak kolay. Hükumet, bizim sistemimizde, yani parlamenter sistemde 
		doğrudan meclis içinden çıkıyor. Meclisi de halk seçiyor. Halkın seçimi, 
		tercihi de milli irade
  
		 
		Peki YARGI niye, nasıl milli irade ile bağdaştırılıyor, nasıl Türk 
		Milleti Adına karar vermiş sayılıyor? 
		 
		Yargının uyguladığı hukuk kurallarının tamamını Meclis, yani yasama 
		organı üretiyor.  
		 
		Kanunları kim yapar?!!!... 
		 
		Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan meclisin kabul ettiği 
		yasaların da milli iradenin bir başka tecellisi sayılmasından daha doğal 
		ne olabilir? Yargıç, savcı benim canım böyle istedi diyebilir mi?... 
		 
		 
		Öyleyse
 Bütün bu açıklamalar ışığında, milli iradenin tecelli ettiği 
		odaklardan biri olan YARGInın, yani halkın seçtiği milletvekillerinin 
		çıkardığı yasalara göre hareket etmekten başka şansı olmayan YARGInın, 
		benim canım böyle istedi diyemediği, demesinin bile düşünülemeyeceği 
		yerde; aynı halkın seçtiği milletvekillerinin, yani milli iradenin 
		tecelli ettiği bir başka odağın benim canım böyle istedi demesi, 
		kendini milli iradenin en üstün tecelligahı sayması mümkün mü?  
		 
		Halkın seçtiği organ olarak, sen daha dün (x) kuralını çıkarmışsın; 
		yargı da o kuralı uyguluyor. İşi o. Ama sen, yargı, senin koyduğun aynı 
		kuralı uygulamaya devam ederken, birden bire hayır ben koymuş olsam da 
		sen o kuralı uygulama dersen ne olur?  
		 
		İşte Türkiyenin bugünkü hali!... 
		 
		Yürürlükteki 1982 anayasası, halk oylamasında, yani hiçbir vekil mükül 
		aracılığı olmaksızın yüzde 92 oranıyla kabul görmüş bir milli irade
 
		Daha sonra yapılan tüm değişikler de, halk oylamasıyla doğrudan doğruya 
		olmasa da, halkın yetki verdiği vekilleri aracılığıyla dolaylı olarak 
		gerçekleşmiş. Yani değişiklikler de milli irade. 
		 
		Ne diyor bu kurallar?.. 
		
			- Anayasanın 68inci maddesi (dördüncü 
			fıkra), siyasi partilerin tüzük ve eylemleri, 
 laik Cumhuriyet 
			ilkelerine aykırı olamaz diyor
 Bu da milli irade!
 
			- 69uncu maddesinin 5inci fıkrası, 
			bir siyasi partinin tüzüğü ve programının (yukarıdaki) dördüncü 
			fıkraya aykırı bulunması halinde kapatılmasına karar verilir diyor. 
			Bu da milli irade
 
			- 6ıncı fıkrası 
 dördüncü fıkrası 
			hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak 
			bu nitelikteki fillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Any. 
			Mhk.ce tespit edilmesi halinde karar verilir diyor. Bu da milli 
			irade. 
 
			 
			Üstelik henüz verilmiş bir karar bile yokken kıyametler kopuyor
 
			Ayrıca kıyamet koparanlar, AKEPE laik cumhuriyet ilkesine aykırı 
			hareket etmemiştir, bu fiillerin odağı haline gelmemiştir demiyor. 
			Yani suç işlememiştir demiyor.  
			 
			Ne diyor? Yüzde 47 oy almış iktidar partisi kapatılamaz. Bu 
			demokrasiye aykırıdır diyor. Yani, suç işlemiş olabilir. Ama sen 
			ona bakma. Aldığı oya bak. Beni de seçen parlamentonun, yani 
			yasamanın çıkardığı kuralı, yani MİLLİ İRADEyi ciddiye alma diyor. 
			Yeni tıpkı İslamcı terör eylemleri karşısında Müslüman suç işlemez 
			dedikleri gibi
 
			- Sekizinci fıkra, Temelli 
			kapatılan bir parti başka ad altında kurulamaz diyor. Bu da milli 
			irade
 
			- Dokuzuncu fıkra Bir siyasi 
			partinin kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan 
			kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya 
			ilişkin kesin kararının resmi gazetede gerekçeli olarak 
			yayınlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin 
			kurucu üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamaz diyor. Bu da milli 
			irade
 
			- Anayasanın 84üncü maddesinin son 
			fıkrası Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle 
			sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin 
			kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın 
			Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte sona erer. TBMM başkanlığı bu 
			kararın gereğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar. 
			Diyor. Bu da milli irade
 
			- Anayasanın 78inci maddesi 
			Türkiye Büyük Millet meclisi üyeliklerinde boşalma olması halinde 
			ara seçime gidilir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır 
			ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime gidilemez. ANCAK, 
			boşalan üyeliklerin sayısının, üye tam sayısının yüzde beşi bulduğu 
			hallerde, ara seçimlerin üç ay içinde yapılmasına karar verilir. Bu 
			da milli irade
 
		 
		AKEPE ve onun Bentderesi-Yüksekkaldırım 
		Zürafa Sokak Korosu ise efgan efgan çırpınıyor: Yüzde 47 oy almış bir 
		iktidar partisine karşı dava açmak milli iradeye karşı dava açmaktır (var 
		mı böyle bir hukuk kuralı? Yani yüzde 47 oy alan iktidar partisi 
		kapatılamaz diyen bir milli irade var mı?... Bu ayrı konu!!..)
 Parti 
		kapatma yetkisini yargıdan alıp, bizim seçtiğimiz bir kurula verelim
 
		Hukuk değil demokrasi
 Madem öyle, ben de anayasayı değiştiririm
 
		 
		Ne demek, tam dava açılmışken anayasa değiştirmek? Başbakan, Avrupa 
		Birliğinin Kopenhag Kriterlerinin üstüne sürekli yeni kural 
		getirilmesini, kabadayılık görüntülü acınası bir çaresizlikle canım tam 
		maçın ortasında penaltı kuralı mı değiştirilir diye eleştiriyordu. Ne 
		farkı var?.. 
		 
		DTP kapatılırken efendim hepimiz hukuka güvenelim
 
		 
		AKEPE kapatılırken efendim, demokrasinin karşısına hukuk konamaz!...
		 
		 
		Bunun Fransa kralının devlet benim demesinden ayrı yanı var mı?!... 
		Fransa kralının demek istediği de benim irademin karşısına başka kural 
		çıkamaz idi
 
		Aklı futbola erdiği kadar bu işlere de erse veya işine gelse farkı da 
		anlayacak ama
  
		 
		Tek kişinin veya bir zümrenin keyfi iradesini, yönetimini yıkma 
		yönündeki bin yılık demokrasi mücadelesinin ne anlamı kalır o zaman?  
		 
		Yönetmek, yani siyaset, önce tanrısal irade idi. Sonra tek kişinin keyfi 
		iradesi oldu. Şimdi de tanrının, tek kişinin yerini parlamento çoğunluğu 
		mu aldı? Az gittik uz gittik, bir arpa boyu yol mu gittik?  
		 
		AKEPEnin 350 sandalyesi, evet maalesef bir milli irade.  
		 
		Ama Anayasanın kendisi de, yukarıdaki maddeleri de milli irade
  
		 
		Ama AKEPEnin 350 sandalyesinden oluşan hukuk ve milli iradeyi esas 
		alanlar, aynı milli iradenin onayı ile yürürlüğe giren, aynı milli 
		iradenin vekillerince değiştirilen Anayasayı hukuk ve milli irade 
		saymıyor!.. 350 sandalye demokrasi, Anayasa maddesi faşizm!... Oysa 
		ikisinin de kaynağı milli irade
 
		 
		Sadece 350 sandalyenin milli irade sayılması bize göre ahlaksızlıktır. 
		Çünkü ahlak, AKEPElilerin devekuşu misali iddia ettiği gibi sadece bir 
		apış arası mesele değildir.  
		 
		Ahlak, esas olarak beyinsel iffettir, beyinsel bekarettir, beyinsel 
		dürüstlüktür.  
		Ve orospuluk da esas olarak, apış arasıyla cereyan eden değil, beyinle 
		cereyan edendir. Apış arası orospuları, nihayet gariban emekçilerdir!... 
		 
		Bu memleket, ne yazık ki, kafayı çekip sağa sola saldırırken, cam 
		çerçeve indirirken yakalanıp durdurulan serserinin demokrasi yok mu lan 
		bu memlekette diye naralandığı yer!  
		 
		Ve serseri serseridir
 Ha İstanbul-Beyoğlunda, ha Ankara-Ulus veya 
		Maltepede, ha bakanlıklarda!... 
  
		
		
		Ali TARTANOĞLU  
		
		  
		
						
		
		
						
		
		
			  
		
						 
		
		
		
		 |