Türbanın 40 yılı...
								 
							
								TÜRK toplumunu ikiye ayıran "türban" sorunu kırk 
								yaşını doldurdu. O tarihte adına "türban" 
								demiyorlardı, 1968 yılında Ankara İlahiyat 
								Fakültesi'nde okuyan Hatice Babacan adındaki kız 
								öğrenci derslere başörtülü girince, ileride "türban" 
								adını alacak bombanın fitilini ateşledi. 
								Eğer yanılmıyorsak, bu kız öğrenci, bugünkü 
								Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın halasıydı, 
								yanlışsa düzeltelim... 
								İslam Tarihi öğretim üyesi Prof. Dr. Neşet 
								Çağatay, genç kıza; "Ben, 19 yıldır, bu 
								sıralarda karşımda kapalı bir kız görmedim, 
								bundan sonra da görmek istemiyorum, ya başını 
								açarsın ya sınıftan çıkarsın, demişti."
								GENÇ kız, başını açmayı kabul etmedi, sınıftan 
								çıktı. Öğrencinin bu hareketini, idare hakaret 
								kabul etti ve fakülteden atıldı. Diğer 
								öğrenciler, Hatice Babacan'ın cezalandırılmasını 
								protesto için boykota başlayınca fakülte tatil 
								edildi, bakan istifa etti. Öğretim üyelerinin 
								çoğunluğu sorunun temelinde tarikatların ve 
								başka amaçların olduğunu belirtiyorlardı. 
								Bunların başında da ileride suikasta kurban 
								gidecek Prof. Dr. Bahriye Üçok vardı. 
								* * * 
								İŞTE 40 yıl önce adı henüz konmamış olan "başörtüsü"nün 
								başlangıcı buydu. Başörtüsü giderek "türban"a 
								dönüşecek, Meclis'ten Anayasa Mahkemesi'ne, 
								Anayasa Mahkemesi'nden Avrupa İnsan Hakları 
								Mahkemesi'ne kadar gidecekti; sırada yeni 
								anayasa var... 
								Laik cumhuriyetten yana olanlar "türban"ın 
								amacının ülkeyi din esaslarına, şeriata göre 
								yönetmek isteyenlerin siyasi simgesi olduğunu 
								söylüyor. Dini, siyasete alet etmek isteyenler 
								ise bunu reddedip "inanç sorunu" olduğunu 
								söylüyorlardı, yani genç kızların okul 
								kapılarına kendilerini zincirlemesi, büyük 
								depremden sonra "7,4 yetmedi mi?" diye pankart 
								açmaları hep inançları gereğiydi. Ama iki gün 
								önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, türban için "Velev 
								ki siyasi simge olsun, ne çıkar!" demesi takkeyi 
								düşürdü, demek "Siz bunu siyasi simge olarak 
								kullanıyorsunuz!" diyenler doğru söylüyorlardı. 
								Biz başından beri "Şu türbanı, siyasi İslamın 
								simgesi yapmasaydınız, toplum bunu çoktan kabul 
								etmişti" dedik durduk, dinleyen olmadı. 
								* * * 
								TÜRBAN biliyorsunuz, bir başörtüsü bağlama 
								şeklidir, Türk toplumunda kadınların başlarını 
								bağlama geleneği vardır, ama tek tip, tek biçim 
								bağlamazlar, hele türbanın altındaki takke hiç 
								yoktur; bir yemeni, bir tülbent olabilir, o da 
								bunların bağladığı gibi değil... 
								* * * 
								BU, "türban"ın Türkiye'deki tarihçesi, ya asıl 
								çıkışı menşei... 
								Bunu kim bilir? 
								Bilse bilse Murat Bardakçı bilir. 
								Sorduk, ne de olsa babasının arkadaşıyız, 
								anlattı... 
								"Bugün türban dediğimiz, omuzlara kadar inen 
								başörtüsü ilk defa 1970'lerin başında Lübnan'da 
								ortaya çıktı. Modanın yaratıcısı bir din 
								adamıydı, Lübnanlı Şiilerin lideri Hacetülislam 
								Musa Sadr. Hayır, bu din adamı, bir moda 
								tasarımcısı, yaratıcısı değildi. 
								Şiiler Lübnan'ın güneyinde yaşıyorlardı, ama o 
								bölgeye sivil Filistinlilerle Kral Hüseyin'in 
								Ürdün'den kovduğu Filistin gerillaları da geldi. 
								Şiiler ile Filistinliler arasında çeşitli 
								sorunlar çıktı. Şii kadınların, Filistinliler 
								tarafından taciz edildikleri de oluyordu. 
								Hacetülislam Musa Sadr, Şii kadınların güvenliği 
								için, bu biçimde örtünmelerini söyledi. Yani 
								şimdi bizim türban dediğimiz başörtüsü bağlama 
								biçimi, inanç değil, güvenliğin gereği olarak 
								ortaya çıktı ve hızla yayıldı. Hacetülislam Musa 
								Sadr, 1975'te yaptığı açıklamada bu başörtüsü 
								modelini bizzat hazırladığını söyleyecek ve 
								ilhamını Batı dünyasının kilise resimlerinden ve 
								Lübnan'daki Katolik rahibelerin kullandıkları 
								başörtülerinden aldım diyecektir." 
								* * * 
								MURAT Bardakçı'nın anlattıklarının özeti bunlar. 
								Bir de "Bu konuda anlamadığım bir şey var!" 
								diyor: 
								"Örtünme konusunda asırlar boyunca kendi 
								modasını kendi yaratmış, yaşmak, ferace, kadın 
								fesi, felek tabancası, hotoz, maşlak, tandırbaş, 
								yemeni, kundak yemeni, salma yemeni gibi çeşit 
								çeşit modellerle zarif bir çizgi yakalamış olan 
								Türk kadınının Lübnan'dan örtünme modeline 
								ihtiyaç duymasının sebebini bir türlü 
								anlayamıyorum." 
								* * * 
								SİYASET budur Bardakçı, bugün "türban" oy 
								getiriyor, yarın "hotoz" oy getirecek olsa 
								döneriz. 
								Yarın "efendi hazretleri"nin biri çıkıp "hotoz"a 
								fetva verse, görürsünüz "türban" nasıl da gözden 
								düşüp "moda dışı" oluvermiş... 
								 
								Hasan PULUR  
		
								 
		
						
		
		
						
		
		
			  
		
						 
		
		
		
		 |