Ulus devlet 
            olmadan asla 
			
			
            Türk devleti ve "Türk' kavramıyla kavgalı herkes bir koalisyon 
            oluşturdu. Bu kirli koalisyonun adı güya demokrasi. Ama asıl 
            amaçlarının ulus devleti ortadan kaldırmak olduğu açık.  
             
            Kendilerine İkinci cumhuriyetçi diyen ağzı bozuk grup, giderek 
            azgınlaşan ırkçı-kürtçüler ve Amerika'nın kuklası haline gelmiş 
            olmalarına rağmen hala İslamcı olduklarını söyleyen takiyye 
            erbabının ortak noktası açık açık ortaya çıkmış durumda. Bunlar, 
            Amerika'nın küreselleşme ideolojisinin ve Ortadoğu'yu yeniden çekip 
            çevirme planlarının organik bağlantıları olarak faaliyet 
            gösteriyorlar. 
             
            Kullandıkları silah demokrasi... 
             
            KullandIkları silah demokrasi, saldırdıkları kavram ise ulus devlet. 
            Demokrasiden anladıklarının Avrupa ülkelerinde yaşanan rejimlerle 
            alakası yok. Sadece basın ve televizyonların düzenli olarak takip 
            edilmesi bile, bunların nasıl sahte ve maskeli demokratlar 
            olduklarını açıkça gösterir. 
             
            Her televizyon programına aynı isimler çıkar. Konu küresel ısınma 
            bile olsa söyledikleri neredeyse aynıdır. Aynı cümleler, aynı içi 
            boş sözler. AB hakkında anlattıklarıyla AB'nin Türkiye hakkında 
            hazırladığı belgeler arasında neredeyse hiç bir bağ yok gibidir. Çok 
            bilmiş edalarla aynı boş ve çoğu zaman yalan sözler tekrar edilir 
            durulur. 
             
            1999 yılının sonlarından bu yana Türkiye'de bu basın ve televiyonlar 
            yoluyla tam bir AB faşizmi uygulanıyor. Tek taraflı AB propagandası 
            gerçekmiş gibi halka anlatılıyor ve bunu da utanmadan demokrasi 
            adına yapıyorlar. Türkçe lisanıyla yayın yapmanın ötesinde Türk 
            milletiyle hemen hemen hiç bir ortak bağı kalmamış olan bu 
            propagandistlere göre medyadaki çok kanallı tek seslilik gayet 
            normal. Hatta 22 Temmuz seçimlerinden sonra söyledikleri gibi, bu 
            duruma karşı çıkan yazarların çoğunlukta olduğu gazete ve 
            televizyonların kapatılması lazım... 
             
            Demokrasi gömlekli faşizm 
             
            BunlarIn savunduğu demokrasiye Irak'ın kuzeyindeki Barzani-Talabani 
            kontrolündeki bölgede rastlanır. Eskiden bazı Güney Amerika 
            ülkelerinde de buna benzer yönetimler vardı.  
             
            Şimdilerde Afrika'da sandıktan çıkan padişahlar tarafından yönetilen 
            ülkelerde de durum pek farklı değil. Sovyetler Birliği'nin 
            dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletlerin bir kısmında 
            da benzeri rejimler egemen. 
             
            Hepsinde de basın ve televizyonlar iktidara övgüler düzer. İktidarın 
            dış politikasına dair en ufak bir eleştiriye yer veremez. İç 
            politikasını yağlayıp yıkayarak ne kadar mükemmel olduğunu halka 
            anlatıyır ve ekonominin harika olduğundan dem vurur. Türkiye'de de 
            dikkat edilirse AKP hükümeti ile birlikte aynı süreci yaşıyoruz. 
            Gazetelerin genel yayın politikası hepsinde aynı. İktidara destek 
            işin amentüsü. Türkiye özelinde bir de AB ve Amerika var. Bunların 
            da eleştirilmemesi lazım. AB her derde deva diye anlatılır. 
            Amerika'nın Ortadoğu'da işlediği cinayetler örtbas edilir ve Irak'ı 
            bölerek Kürt devleti kurma çabaları masum girişimler gibi sunulur. 
            Bunlar yapılırken ezber bozma lafı kullanılır. Zaten hepsinin 
            cümlelerine ve üsluplarına hakim kelimeler ve terkipler vardır. 
            Sanki ellerine bir yazı yazma ve televizyonda konuşma kılavuzu 
            verilmiş gibidir. 
             
            Hedef ulus devlet... 
             
            Hepsİnİn amacı, açıkça veya örtülü bir şekilde ortaya koydukları tez 
            ulus devlet alehytarlığıdır. Türk kavramıyla kavgalı oldukları her 
            vesileyle sırıtır. Azınlık hakları savunucusu oldukları bellidir. 
            Ama çoğunluğun insan hakları meseleleri bunları hemen hemen hiç 
            ilgilendirmez. 
             
            Varsa yoksa Türk ve Türk devleti düşmanlığı. Zaten kendileri 
            yakıştırdıkları "aydın" sıfatının bunu gerektirdiğini söylemekten 
            geri durmazlar. Dış politikanın her alanında haksız, yanlış ve 
            adaletsiz olan Türk devletidir. Kıbrıs konusunda bunu söylemekten 
            hiç çekinmezler. KKTC'nin iyi yönetilmediğinden hareketle yok 
            olmasını ve Rumlara verilmesini savunurlar. Herhalde bir sonraki 
            aşamada da Türkiye'nin iyi yönetilmemesinden dolayı bölünmesi 
            gerektiğini ve her parçası üzerinde yabancı hakimiyeti kurulmasını 
            savunacaklar. 
            Ermeni soykırımı iddilarında bir kısmı ezber bozma yalanları altında, 
            bir kısmı tarihle yüzleşme geyikleriyle Türk milletine saldırırlar. 
            Ve bunların hepsini demokratikleşmenin bir gereği gibi anlatırlar, 
            yansıtırlar. Oysa bunların hiç birisinin demokrat olmakla uzaktan 
            yakından bir alakası yoktur. 
             
            Ortalama düzeyde bu meseleleri bilen herkes ulus devlet olmadan 
            demokrasinin yeşeremeyeceğini bilir. Ulus bilinci olmayan Irak'da 
            sandık ortaya konulunca herkes kendi etnik kimliklerine göre oy 
            vermeye başladı. Çünkü Iraklılık bilinci yoktu. Var olan kısmını da 
            Amerikalılar yıkmıştı. Türkiye'de de buna benzer bir şeyler 
            istedikleri açık. 
             
            Ama burada bunu yapamayacaklar. Ancak tehlikenin büyüklüğünü de 
            görmezden gelemeyiz. Türkiye'de neresinden bakarsak bakalım milli 
            bilinci yüksek ve milletleşme süreci oldukça ileri bir halk var. Ama 
            bu demokrasi geyikleri Türkiye'nin somut kayıplarına sebep olabilir. 
            Demokratikleşiyoruz diye Kıbrıs başta olmak üzere pek çok dış 
            politika konusunda telafisi mümkün olamayacak  
             
			 
            
            Prof. Hasan Ünal 
		
						
		
		
						
		
		
			  
		
						 
		
		
		
		 |