Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Araplar


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Uygarlık ] Hayranlık! ] Milliyetçilik ] Yunanistan ] Roma ] Hırıstiyanlık ] Kapitalizm ] [ Araplar ] Türkler ] Sonuç ]

 

 

Up

Batının Araplara ve İslamiyet’e bakışı 

   
   
   
   

"Arabistan çölü, (...) yeni bir dünya dininin beklenmedik doğum yeridir; ama İslam propagandası için güvenli bir üs olarak da bir çok avantaja sahiptir" diyen Davies, İslamiyet’i bir Müslüman misyoneri aratmayan şu sözlerle tanımlamaktadır:

 

"İslam, başından itibaren evrensel bir dindir. Kuran’ın Arapça’ya sı-kıca sarılmış olmasına rağmen, bütün uluslara, bütün sınışara ve her iki cinse seslenir. En temel kurallardan biri, bütün Müslümanların kardeş ve kız kardeş olduğudur.  Muhammet, sağlığında egemen elitlerin ekonomik ayrıcalıklarını, kadının aşağılanmasını, Sami kabilelerin "kana kan hu-kuku"nu kınamıştır. Sosyal, ekonomik ve siyasi eşitlik çağrısı, geleneksel toplulukla-rın temellerini tehdit etmiş, ezilenlerin ve kadınların hakları, yardımseverlik ve merhamet yükümlülüğü konusundaki ısrarı, kitleler için "özgürlük, kurtuluş" anlamına gelmiştir. ... Askerlerin generallere, yönetilenin yönetene, kadınların kocalarına eşit olduğunu emreder: "Dinsiz adalet, dindar hükümdarın istibdadından yeğdir." Tıpkı Hıristi¬yanlık gibi, genellikle taraftarların uygulamalarına yenilen idealleri ka¬bul etmiştir; ama o ideallerin gücü ve saşığı açıkça ortadadır. İslamiyet, "Bağışlayan, esirgeyen Allah adına...", sönmeyen bir ateş gibi yayılmış, yayılmıştır." (Davies, 1995: 251, 252).

 

Davies, Müslüman Arap İmparatorluğunun genişlemesini, bunun Hıristi¬yanlık ve Avrupa üzerindeki etkilerini de şöyle anlatmaktadır:

 

"Halifeler, birleşik Arabistan’ı, hızla bir teokratik dünya imparatorlu¬ğunun atlama tahtasına dönüştürmüşler, rakipsiz güce ve hesapsız zen¬ginliğe, yeni düşüncelere ilham veren bilim, edebiyat ve sanata hükmet¬mişler, ... Arap donanması Suriye, Filistin, İran ve Mısır’ı birbiri ardına fethetmiş, ... Araplar kısa süre sonra Akdeniz’in en büyük deniz gücü ol¬muşlardır. ... Abbasiler 500 yıllık bir saltanat dönemi başlatmışlar, baş-kent Bağdat bir dönem dünyanın merkezi haline gelmiştir.

 

... Kudüs’ün M.S. 638 fiubatında Müslüman ellere geçişi, çok büyük so¬nuçları olan bir olaydır. (...) Hıristiyan hacılar Kudüs yerine daha ziyade Roma’yı ziyaret etmişler; Hıristiyanlığın çekim merkezi, dramatik bir şekilde batıya kaymıştır. ...Peygamberin ölümünden sonra, İslam orduları amansızca ilerlemiş; ... doğuda Kabil, Buhara ve Semerkand, batıda Karta¬ca ve Tanca zapt edilmiştir. ... Vizigot İspanyası’nı ele geçiren ve Pireneleri aşan Müslümanları Avrupa’nın ortasına gelmişler, 732’de, Muhammet’in ölümünün yüzüncü yılında, ... Paris’e birkaç günlük mesafede bulunan Lo-ire nehri üzerindeki Tours kentine kadar ulaşmışlardır. (Davies, 1995: 252)

 

(...) 732’deki Poitierler Savaşı, Hıristiyanlarca çok abartılmış, Araplar geri çekilmek zorunda kalmış olabilir; ne de olsa Cebelitarık’tan 1600 km. uzaktadırlar. Yine de, bu durum bazı olağanüstü metinlere ilham kaynağı olmuştur:

 

«Denk bir mesafe korumuş olsaydı, Araplar İskoçya dağlarının ve Po¬lonya’nın sınırlarına gelmiş olacaktı; Ren nehri, Nil veya Fırat’tan daha geçilemez durumda değildi; Arap donanması bir direnişle karşılaşmadan Thames nehrinin ağzına kadar ilerleyebilirdi. Belki şimdi Kuran’ın yoru¬mu Oxford okullarında öğretiliyor ve öğrenciler sünnet edilmiş bir halka kutsallığı ve Muhammet’in vahyinin doğruluğunu gösteriyor olabilirdi.» (Davies, 1995: 254, 255).

 

(...) Günümüz turistleri, Avrupalıları matematikle birlikte portakalla, li¬monla, ıspanakla, kuşkonmazla, patlıcanla, enginarla, makarnayla, diş macunuyla tanıştıranın Müslüman İspanya olduğunun anlatılmasından hoşlanır. Ama (...) İspanya’daki Müslüman uygarlık, sadece yerine başkası konarak iptal edilmemiş; mümkün olan her yerde yok edilmiştir. (...) «Ole» di-ye bağıran İspanyolların çoğu Allah’a seslendiklerinin farkında değil¬dirler (Davies, 1995: 256, 57).

 

Sekizinci yüzyıldan itibaren Avrupa’da, ezanın duyulmadığı tek bir gün olmamıştır (Davies, 1995: 252).

 

(...) İslam fetihleri, Avrupa’yı Hıristiyanlığın ana üssü haline getirmiştir. Çünkü büyük Müslüman toprakları kuşağı, Hıristiyanların öteki dinler ve uygarlıklarla olan doğrudan ilişkisini, ... keserek veya değiştirerek Yarıma-da’yı kendi içine kapatmış; ... Bizans İmparatorluğu’nu, Doğu sınırlarının korunmasına sonsuz öncelik vererek Batıdaki emperyal misyonunu ihmal etmeye zorlamış; daha uzak Hıristiyan devletlerin ... gittikçe artan ölçüde yerel özerklik ve ekonomik kendine yeterlilik önlemleri aldıkları koşulları yaratmış, yani, feodalizm için büyük bir uyaran olmuştur. Hepsinden öte, Akdeniz’i askeri kontrol altına alarak, o ana kadar Akdeniz ülkelerinin Ya¬rımada’nın geri kalanı üzerinde kurmuş oldukları üstünlüğü yıkmıştır. Hı¬ristiyanlığın dönüşüme uğrattığı postklasik Yunan ve Roma dünyası, İslami¬yet’ten önce zorunlu olarak değişmeden kalmıştı. Ama İslam’dan sonra sonsuza dek yok olmuştur. Siyasi inisiyatif, ... Akdeniz’den kuzeydeki ilkel krallıklara, özellikle ... «Frankya»ya geçmiştir.

 

... Bizans’ın desteğini yitiren Roma Patriği, ... «Papalık» kurumunu olu¬şumunu başlatmak zorunda kalmış...tır. fiarlman, Muhammet’in ürünüdür. Henri Pirenne’ye göre, «İslam olmasaydı Frank İmparatorluğu belki hiç olmayacaktı, Muhammet olmasaydı fiarlman tasavvur bile edilemeyecekti.»

 

(...) İslamiyet’in ortaya çıkışı, «Hıristiyanlık» denilen yeni, yoğun bir kavramın sınırlarını oluşturmuştur. ... Daha da önemlisi, Avrupa kimliğinin tanımlanabildiği kültürel seti, siperi yaratmıştır.

 

(...) Yedinci yüzyıldaki İslam şoku, Hıristiyan aleminin çehresini sonsuza dek değiştirir.

 

(...) Belki en önemlisi, İslam, Hıristiyanlığı dünyadan koparmıştır. İs¬lam’dan önce İnciller hem Seylan’a hem Habeşistan’a ulaşmıştı; İslam’dan sonra, yüzyıllar boyunca Asya ve Afrika’da daha fazla yayılamamışlardır. Çoğu Hıristiyan ömründe hiç Müslüman görmese de İslam’ın gölgesinde yaşamıştır. Aslında İslam, içerisinde Hıristiyanlığın bütünleşip tanımlanabileceği sağlam dış kabuğu; bu anlamda nihayet "Avrupa" denilen şeye tek ve en büyük itici gücü sağlamıştır (Davies, 1995: 266).

   
   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Uygarlık ] Hayranlık! ] Milliyetçilik ] Yunanistan ] Roma ] Hırıstiyanlık ] Kapitalizm ] [ Araplar ] Türkler ] Sonuç ]