AB 
		Sürecinde Kazananlar ve Kaybedenler 
		
		Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesinde 
		öğrencilere konuşma yaparken söze İtalyan yazar Pirandellonun Size 
		Nasıl Geliyorsa Öyledir oyunu ile başladım. Türkiyenin AB süreci de 
		aynen Pirandellonun oyununda söylediği gibi Size nasıl geliyorsa
  
		 
		Çünkü herkesin beklentisi farklı. Değişik çevreler bu süreçten ayrı 
		şeyler bekliyorlar
 
		 
		Kazananlar? 
		 
		- İşbirlikçi dinciler için AB süreci, Türkiyede yollarının üzerindeki 
		engelleri temizleyen bir süpürge gibi. Dinci bir yapılanmaya ordu mu 
		karşı çıkıyor? Alırsın AByi arkana, başlarsın Ordu siyasetin dışına 
		diye bangır bangır bağırmaya
Temizletirsin ABye önündeki engelleri bir 
		bir 
 AB süreci işbirlikçi dinciler için bir terminatör gibi iş görür. 
		Tabii ki bilirler ABnin Türkiyeyi içine hiçbir zaman almayacağını. 
		Brüksel ile bu konuda adeta, stratejik ortak durumundalar. Zaten ne 
		dinciler ne de AB ister Türkiyenin üyeliğini. Ama, Alınacakmış oyununu 
		oynayarak her iki taraf da işini görür Türkiye Cumhuriyeti üzerinden. 
		 
		 
		- AB süreci bölücüler için vazgeçilmez bir kaldıraçtır. AB süreci 
		sayesinde Cumhuriyet'i ve Lozanı çökertebileceklerini düşünürler. 
		 
		 
		AB (ve ABD) için Kürdistan projesi Ortadoğudaki bir koçbaşıdır. 
		Dinciler de bölücüler de hem kendilerini ABye kullandırırlar hem de 
		AByi Türkiyeye karşı kullanırlar. Bu çok verimli (ve kârlı) bir 
		alışveriştir. Talabani ve Barzaninin ABD bağımlılığı gibi, bizdeki 
		bölücüler için AB bağımlılığı vazgeçilmezdir. 
		 
		 
		İşte bu nedenlerle AB süreci Alaaddinin sihirli lambası gibi 
		kullanılır. Açıl ya susam.. dediklerinde, AB süreci bütün kapıları 
		açmaya başlar.Televizyon kanalları, siyasal destek, silah, para her şey 
		gelir. 
		 
		 
		- Kimi büyük sermaye çevreleri için AB süreci, Türkiyenin Batı 
		kapitalizminin himayesi altına sokulmasının sihirli bir kapısı gibidir. 
		2004 ve 2005′teki çerçeve anlaşmalarına bile yazılmıştır. Türkiye piyasa 
		ekonomisi uygulayıp ona göre hareket etmek zorundadır. Öyle sosyal 
		devlet falan yok. Hele 1961 Anayasası gibi, karma ekonomiyi öngören 
		yapılanmalar, zinhar yasaktır ! Tek seçenek, Türkiyeyi Batı 
		kapitalizminin mandası altına sokacak serbest piyasa düzeni olarak 
		öngörülmüştür bu süreçte. 
		 
		 
		İşte kimi büyük sermaye çevrelerinin sürekli olarak bozuk plak gibi, AB 
		sürecinden çıkmak yok demelerinin arkasındaki gerçek neden budur. 
		Türkiyenin ABye hiçbir zaman alınmayacağını, en iyi onlar bilirler. 
		 
		 
		Ya Amerika? 
		 
		- Herkes AB sürecini ABDye rakip bir gelişme zanneder. Bu en 
		büyük aldatmacadır. 1963 Ankara Anlaşmasını ABD istedi; 1970 
		Katma Protokolü ABD sayesinde imzalandı. 6 Mart 1995′te Başbakan Tansu 
		Çiller in önünde, Richard Holbrooke un özel notu duruyordu(*). Aralık 
		1999′da göstermelik adaylık için, en fazla Brükseldeki Washington 
		temsilcileri çalıştılar. AB üzerinden Türkiyeyi Batı kapitalizminin 
		güdümüne sokmak, Amerika için en doğal köprüdür. Bu köprünün adı, AB 
		sürecidir. ABD Kürdistan için de AByi (ve sürecini), bugün tepe tepe 
		kullanmaktadır. Hem de sıfır maliyetle
 
		 
		 
		Yönetimdeki oligarşiyi oluşturan üç kesim azınlıkta olmalarına rağmen 
		Arkalarında ABD ve ABnin bulunması demokrasinin işlemesini engelleyen 
		en önemli faktördür. Oligarşinin iktidarında, demokrasi işlemez hale 
		gelir. AB süreci, Demokrasi içinmiş gibi gösterilerek, Türkiyede 
		gerçek demokrasinin önü kesilir. İşbirlikçi dincilerin, kimi büyük 
		sermaye çevrelerinin ve bölücülerin yönetime egemen olmaları dış 
		desteklerle sağlanır. 
		 
		 
		Kaybedenler kim? 
		 
		AB sürecinden kazananlara karşın bir de kaybedenler var. 
		 
		 
		- Köylü (ve tarım) kaybedenlerin başında. AB süreci, makro (ve ulusal) 
		bir tarım politikası'nın" uygulanmasını engelliyor. Brükselin dedikleri 
		yapılıyor. Sonuçta, köylünün milli gelirden aldığı pay hızla gerilerken 
		yabancı tekellerin esiri haline düşürülüyor. 
		 
		 
		- Yerli (ve ulusal) sanayinin yerine Batı kapitalizminin dev tekelleri 
		egemen oluyor. Yerli sanayici, ithalatçı durumuna düşüyor. 
		 
		 
		- İşçi, memur ve esnafın milli gelirden aldıkları paylar geriliyor; 
		sosyal hakları yavaş yavaş iyice kayboluyor. ABnin talepleri 
		doğrultusunda, piyasa dostu anayasalar ve yasalar getiriliyor. Bu 
		yenilikler bizim halkımıza değil, yabancı tekellere yarar sağlıyor. 
		 
		 
		- AB sürecinde Türkiye Cumhuriyeti yavaş yavaş eritilip çözüştürülüyor. 
		Sosyal devlet tamamen yok edilirken ABnin (ve Batının) egemenliği 
		altına giren piyasa üzerinden bu süreç yürütülüp derinleştiriliyor. 
		 
		 
		Ulus devlet, tekil yapı, sosyal hukuk devleti yerine dinci, piyasacı ve 
		bölücü bir yeniden yapılanma getiriliyor. AB sürecinin getirdiği 
		özgürlükler,  sömürgeleşme, piyasalaşma ve dinci bir yapıya dönüşme 
		özgürlüğü oluyor. 
		 
		 
		Türkiyenin AB sürecinden çıkmamasını isteyenlere bakın, gerçeği 
		görürsünüz; Atina, Rumlar, Fener Patrikhanesi, DTP, Talabani ve Barzani 
		AB sürecinin en büyük savunucuları. 
		 
		 
		AB süreci, BOPnin en önemli kaldıraçlarından birisi haline dönüşmüş 
		bulunuyor. AB sürecinin bir kenarından, farkında olmadan tutanların, bu 
		gerçekleri görmelerinde yarar var
 
		 
		Erol Manisalı 
		 
		(*) Türkiyenin Askersiz İşgali, sayfa 13, Truva, 2008 
		 
  
		
		
			  
		  
		   |