'Avrupa’nın
Tek Standardı Var: İşbirlikçilik', Erol Manisalı
Dün Erbakan ve Gül ‘ün İslamcı
partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılırken destek veren AB ve ABD
bugün neden yargının önünü kapatmaya çalışıyor?
- Yargı aynı yargı, gerekçeler aynı, ancak karşımızda farklı bir Avrupa
(ve ABD) var…
- İşin kerameti başka; Dün Erbakan ve Gül’ün Refah Partisi,
“Antiemperyalist” bir kimlik içindeydi ve Batı’ya karşıydı.
- Yine Abdullah Gül ‘ün Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yaptığı AKP
ise “ABD ve AB ile tam bir işbirliği içinde.” Bütün mesele burada;
İslamcılıkmış, anayasaymış, hukukun üstünlüğüymüş, bunlar AB ve ABD’yi
hiç mi hiç ilgilendirmez.
- ABD ve İngiltere dün İran’da demokratik seçimlerle işbaşına gelen
Musaddık’ ı bu nedenle indirip kendi kuklalarını koltuğa oturttular;
Filistin’de seçimleri kazanan Hamas’ı, “Amerika ve İsrail’in hizmetine
girmediği için” devirdiler.
- ABD ve AB, “İşbirlikçi ister; kendi ülkesini, kaynaklarını onların
hizmetine sunacak yönetimler ister.” Cuntacıymış, şeriatçıymış,
teröristmiş, mafyaymış hiç aldırmaz. 1974′te, Makaryos ‘u devirmek için
Nikos Samson ‘la anlaşan Washington değil miydi?
Hatta böyle olursa daha da iyidir; yeter ki gerçek demokrasi olmasın;
demokrasi gelirse, kendi halkının çıkarlarını, sömürgecilere karşı
koruyan yönetimler işbaşına gelir. Bu en tehlikelisidir.
- İşbirlikçi dinciler, büyük sermayeye bağımlı partiler ve bölücüler
Avrupa ve ABD için en iyileridir. İşbirlikçi dinciler, “Din ve Allah
diyerek AB ve ABD ile birlikte kendi insanını aldatırlar ve sömürüden
komisyonlarını alırlar.”
Faiz yasak deseler de komisyon serbesttir.
Büyük sermaye partileri zaten, “Batı kapitalizminin gayri meşru
evlatları gibidirler.” Batı sömürgeciliğinin içerdeki uzantısı olmaya
mahkûmdurlar.
Bölücüler ise biçilmiş kaftandır sömürgeciler açısından. Onlar, “Batı
emperyalizminin meşru çocuklarıdır”, tarihsel kan bağları vardır.
Dinci işbirlikçiler, sermayeci ve bölücü Batı ortakları soğuk savaş
sonrasının, “En verimli siyaset piyasasını” oluştururlar.
AB’nin dışarıdaki kriterleri…
AB kendi içinde bütünleştirici, demokrat ve sosyal bir kimlik sergiler.
Türkiye gibi dışarıdaki ülkelerde ise bölücü, sömürgeci, baskıcı,
İslamcı ve hukuk dışıdır.
- Refah (ve Erbakan) işine gelmiyorsa yargının kapatmasına destek verir.
AKP, AB’nin yararına çalışıyorsa, “Onun iktidarda kalması için” her şeyi
yapar.
- Unutanlara hatırlatalım; 12 Eylül 1980 askeri darbesini yalnız ABD
değil İngiltere de alkışlamıştı. Diğer AB büyükleri ise sakin ve sessiz
kaldılar.
Tarihe geçmiştir; bir Japon hukukçu, “Avrupa’nın hukuk anlayışı, onun
çıkarlarına hizmet ettiği sınırlar içinde geçerlidir” der. Tarihte bu
ifadeyi, “En iyi hazmetmiş olması gereken ülke Türkiye’dir.”
Türkiye Cumhuriyeti, “Avrupa emperyalizmine ve işgaline karşı” Kurtuluş
Savaşı’nı kazanarak kurulmuştur.
AKP’nin ‘Avrupa’yla derin bağları…’
Bugün AB ve Avrupa Konseyi’nin neden bu kadar AKP’nin arkasında
durduğunu anlamak için Abdullah Gül’ün 1994′ten bugüne kadar gösterdiği
“performansın” izini sürmek yeter.
- Erbakan’ın partisinde iken “antiemperyalist” bir kimlik, AB ve ABD’nin
hiç hoşlanmadığı şeyler bunlar.
- 28 Şubat’la birlikte ABD (ve AB’nin) Türkiye’de “İslamcı iktidar”
girişimleri…
- AKP’nin kuruluşu, ABD ve AB’nin bütün taleplerini karşılayan bir
iktidarın ortaya çıkışı. (*)
- Gül’ün AKP’de başbakan ve dışişleri bakanı olarak ABD ve AB’yi mutlu
eden anlaşmalara birer birer imza atması.
- Ve bugün geldiğimiz nokta; AB (ve ABD), AKP’ye dört elle sarılmışlar.
‘AB süreci’ işte bunun için gerekli
AB (ve ABD) sürecinde şöyle bir Türkiye modeli var:
- İktidarda dinci ve işbirlikçi bir parti olsun, yani “ılımlı İslam” …
- Muhalefette ise bir “sermaye partisi” yer alsın. Bu parti de İslamcı
yapının “koyu ve antiamerikan bir yapıya gidişini engellemek için”
sigorta vazifesi görsün…
Bu “Batı koalisyonuna” kuşkusuz, “Kürtçü, bölücü ve Batıcı bir partiyi”
eklemek en vazgeçilmez şey…
ABD ve AB’nin Türkiye modelinde bu var. Böyle bir yapı Türkiye’yi nereye
götürür? 3 veya 4 parçaya ayrılmış bir federatif yapı; ABD ve AB’nin tam
anlamda güdümüne sokulmuş bir ülke; dinci bir yapıya dönüşmüş sosyal
düzen…
İşbirlikçi dinciler, bölücüler ve bazı sermaye çevreleri bu hedeflere
yönelik olarak ABD ve AB tarafından destekleniyorlar. Brüksel’de,
Washington’da, Strasburg’da, ekranlarda, gazetelerde oynatılan Karagöz -
Hacivat oyununun arkasındaki sömürgeci hedefler bunlardır.
Halkın bu oyunu kavrayıp demokratik tepki göstermesi için herkes elinden
geleni yapmak zorunda. Gerçek demokrasi için, uygar bir toplum için,
bağımsız bir Türkiye için…
(*) Avrupa’yla Derin Bağlar, Truva, 2007

TransAnatolie Tour
|