"2007'de Türkiye'nin durumu 
			nedir ? 
			
			Çok değerli Prof. Alper Demirbaş, çok değerli 
katılımcılar, değerli öğretim üyeleri, çok değerli gençler, hepinizi saygıyla 
sevgiyle selamlıyorum. 
 
Doğrusunu isterseniz bu kadar doğru bir zamanda bu kadar doğru bir konuyu bu 
seminerin konusu olarak seçmek büyük bir başarıdır. Sizleri kutluyorum. Tam 
konuşulacak konudur ve tam bunun zamanıdır.  
 
Değerli arkadaşlarım 2007 yılında Türkiye'nin durumu nedir sorusuna bir soruyla 
başlamak lazım. 2007 yılının neresi ? 2007 yılının başındaki Türkiye'den mi 
bahsedeceğiz, 2007 yılının sonunda Türkiye'den mi? Birazdan bu konuya ayrıca 
değineceğim. 2007 yılının başındaki Türkiye'ye nazaran 2007 yılının sonundaki 
Türkiye size temin ederim çok farklı bir Türkiye olacaktır. Çok değişik bir 
Türkiye olacaktır.
			
            Bu hükümet içeride gericidir! 
            Dışarıda vericidir! 
            Yakında gidicidir! 
			
            
			
			
			Türkiye Nerede? 
			
			
			 Önce 2007 yılının başından başlayalım; Türkiye nerede? Türkiye'nin 
            nerede olduğunu anlamak için müsaade ederseniz bir parça geriye 
            gidelim, biz nereden yola çıktık. Sayın Başbakan "nereden nereye 
            geldik" sözünü çok seviyor. Nereden nereye geldik? Değerli 
            arkadaşlar bizim Cumhuriyetimizin özü Lozan'dır. Lozan bizim 
            devletimizin mayasıdır, Cumhuriyetimizin mayasıdır. Lozan'da Türkiye 
            ne elde etmiştir? Türkiye yenildiği bir dünya savaşından sonra 
            gerçekleştirdiği Kurtuluş savaşı ile Lozan'da büyük bir zafer 
            kazanmıştır. Çok büyük mücadele vermiştir. Bu zaferin özü nedir? 
            Zaferin özü, öncelikle Türkiye'nin egemenliğini dünyaya kabul 
            ettirmesidir. İki Türkiye eşitliğini dünyaya kabul ettirmiştir. Üç, 
            Türkiye kimseye teslim olmamıştır. Lozan budur. Ondan sonra 
            Cumhuriyet bunun üzerine kurulmuştur. Cumhuriyet böyle insanların, 
            başta büyük Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, üzerinde en büyük 
            titizliği gösterdikleri noktalar bunlardır. O kadar ki, Lozan 
            Anlaşmasına bir müddet ara verilmiştir ve anlaşmanın birinci bölümü 
            başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye bu hedefleri elde etmek için 
            yeni bir savaşa hazır olduğunu ilan etmiştir, derhal seferberlik 
            hazırlıklarına başlamıştır. Çünkü Türkiye'yi egemen ve eşit bir 
            devlet yapmak istemiyorlar. Buna tahammülleri yok.  
             
            Değerli arkadaşlarım, size üzüntüyle söylüyorum ki bugün de 
            tahammülleri yoktur. Bugün de tahammülleri yoktur ! Bugün 
            Türkiye'nin haklarına, çıkarlarına sahip olan bir ülke olmasına 
            tahammülleri yoktur. Lozan'da bizim kurduğumuz devletle bugün 
            vardığımız nokta arasında çok önemli bir fark var. Lozan'da Türkiye 
            kendi kararını kendisi veren bir devlet olduğunu kabul ettirmiştir. 
            Cumhuriyetimizi kuranlar Türkiye'yi karar veren bir ülke haline 
            getirmişlerdir. Maalesef bugün ulaştığımız noktada Türkiye 
            başkalarının aldığı kararlara uygulayan bir devlet haline gelmiştir. 
            Üzüntü verici olan budur, hazin olan budur. Biz karar veren bir 
            devlet olmaktan çıkıp, başkalarının dümen suyundan giden bir devlet 
            haline gelmişiz. y 
            
			
            Gizli Anlaşmalar 
            
            
			
            Petrol Yasası 
             
            Şimdi değerli arkadaşlarım, bunu size birkaç cümleyle özetleyeceğim. 
            Umumi konuşmak kolaydır, genel sözler söylemek, somut konuşacaksınız. 
            Bilginiz olacak, belgeniz olacak. Şimdi size belgeden bahsedeceğim. 
            Son günlerde dikkatinizi çekiyorsa, Meclisten alelacele bir petrol 
            yasası çıkarıldı. Basınımız da pek üzerinde durmadı, tek köşe 
            yazarından okudunuz mu siz petrol yasası konusunda birşeyler? 
            Okumadınız. Neden acaba? Bunların petrolle ilişkisi var mı, yok mu, 
            pek bilemeyeceğim ama nedense bizim basın buna hiç değinmedi. 
            Halbuki bu Türkiye'nin en önemli konusudur. Niçin en önemli 
            konusudur?  
             
            Şunun için: bu petrol yasası Cumhuriyet tarihimizde en utanç verici 
            yasadır. Tekrar ediyorum; en utanç verici yasadır! Bu yasayla eski 
            yasalarda bulunan çok hayati bir cümle metinden çıkarılmıştır. Nedir 
            o? Eski yasa diyor ki: bu yasanın amacı Türkiye'nin milli 
            menfaatlerini korumaktır. Bunu çıkarttılar biliyor musunuz? Bunu 
            çıkarttılar! Dünyaya ilan ediyorsunuz, biz milli menfaatlerimizi 
            korumayacağız diyorsunuz. Biz araştırdık, başka ülkelerin 
            yasalarında ne var diye. Hepsinin petrol yasasında milli menfaatler 
            korunacaktır lafı var. Daha iki hafta önce Irak'ta kabul edilen, 
            askeri işgal altındaki bir ülkede kabul edilen petrol yasasında bile 
            Irak'ın ulusal çıkarları korunacaktır diyor. Biz de öyle hükümler 
            var ki, diyor ki Türkiye'de üretilen petrolün tamamı serbestçe yurt 
            dışına ihraç edilebilir. Kıtlık olur, sıkıntı olur, önemli değil, 
            yabancıların bir litre petrolü Türkiye'de bırakma mecburiyeti yok. 
            Başka ne diyor? Efendim devletin payı % 2' ye indirilmeli. Yüzde 2 ! 
            Danimarka Meclis Başkanı buradaydı, geçenlerde onunla konuştuk 
            onların da Petrol Yasası var kuzeydeki petrolle ilgili, "Sizde yüzde 
            kaçtır devlet payı? Bizde % 70" dedi. Norveç'te yüzde kaç biliyor 
            musunuz ? Norveç'te % 90. Türkiye'de % 2. Düşünebiliyor musunuz 
            arkadaşlar? Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın devlet adına 
            yaptığı bütün çalışmalarla ilgili maddeler metinden çıkarılmıştır. 
            Türkiye Petrollerinin hiçbir etkisi kalmamıştır. Yabancı devletlere 
            Türkiye'de arama işletme hakkı vermeyen madde eski metinden 
            çıkarılmış. Yani yabancı devlet adına Türkiye'de petrol 
            arayabileceksiniz, Türk devleti adına arayamayacaksınız. Vardığımız 
            nokta bu. y 
             
            Petrol Şirketlerine 
            Teslimiyetçilik 
             
            Şimdi sizi dehşete sevk edecek bir şey söyleyeceğim, Türkiye 2007 
            yılının başında nerede işte bunu göstereceğim. Şimdi 2 Kasım 1993 
            tarihinde dünyadaki en büyük petrol şirketlerinden biri Türkiye'ye 
            yazı yazıyor resmen. Enerji Bakanlığı Petrol Dairesine. Orada diyor 
            ki: "Biz Karadeniz'de bir milyar varil değerinde petrol rezervleri 
            keşfettik. Ve çok geniş doğalgaz rezervleri olduğunu keşfettik. Ama 
            bunları çıkartmamız için petrol yasanızı değiştireceksiniz." Nereden, 
            nereye ? işte böyle. Ve yazmışlar Petrol Yasasının hangi maddesi ne 
            olacak. Hepsini madde madde yazmış. Bunları yaparsanız bu petrolü 
            çıkarırız diyor. Ne istiyor? Meclisten ruhsat sahalarının alanının 
            genişletilmesini. Ruhsat sürelerinin uzatılması. Yeni yasaya 
            bakıyoruz. Bunun fazlası var. Çünkü bu yasaya göre bir yerde bir 
            petrol çıkarırsanız ebediyen çıkarabilirsiniz. Hiçbir süre 
            kısıtlaması yok. İnanılır gibi değil. Türkiye'ye kalacak petrol 
            miktarı % 45'e indirilsin deniyor. Bizimkiler onu az bulmuşlar, 
            tamamı yurtdışına gitsin diyorlar. Yasa bu. Şimdi Türkiye buraya 
            geldi.  
            Değerli arkadaşlarım, hiç boşuna lafı uzatmayalım, bunun bir tek adı 
            vardır. Bunun adı teslimiyetçiliktir. Bunun adı teslimiyetçiliktir !
             
            Biz buna itiraz etmiyoruz, buna isyan ediyoruz. Buna hakkınız yok! 
            Bunu yapamazsınız! y 
             
            İslam Kalkınma Bankası 
             
             
            Değerli arkadaşlarım, iş bundan ibaret değil.  
            Geçenlerde bize bir anlaşma getirdiler. Efendim bu anlaşma diyor ki: 
            Türkiye, İslam Kalkınma Bankasıyla bir anlaşma imzalamış. Ne diyor 
            bu anlaşma? Özel bir fon kuruluyor, özel sektörü desteklemek için. 
            Türkiye 10,5 milyar dolar para katkısında bulunacaktır. Yalnız 
            içinde bir madde. Amaç ne? Sadece ve sadece İslami usulle çalışan 
            firmalar desteklenecek. Düşünebiliyor musunuz ? Laik bir Türkiye'de 
            sadece İslami usulle çalışan firmaları desteklemek için anlaşma 
            imzalanıyor. Peki hangi firma İslami usulle çalışıyor, hangisi 
            çalışmıyor nasıl belirlenecek ? Mekke'deki bir kurum karar verecek. 
            İtiraz etsen ne olacak ? Mekke'deki İslam Adalet Divanı'na 
            gideceksin. Türkiye bunu kabul diyor. Atatürk'ün kurduğu laik 
            Cumhuriyetin geldiği noktaya bakın. Ve bizim bütün itirazımıza 
            rağmen Dışişleri komisyonundan geçirdiler. Ama dedik ki Genel Kurula 
            getirirseniz Genel Kurulda dünyayı başınıza yıkarız. Getiremediler.
			y 
             
            Amerika ile Dubai'de 
            İmzalanan Gizli Anlaşma 
             
            Bir şey daha söyleyeyim size değerli arkadaşlarım: bir başka anlaşma 
            daha imzalamışlar. Neymiş o? 22 Eylül 2003 tarihinde Dubai'de 
            imzalanan anlaşma. Kim imzalıyor? Türkiye'den Devlet Bakanı sayın 
            Ali Babacan, Amerika'dan Hazine Bakanı imzalıyor. Ne diyor bu 
            antlaşma? Özü itibariyle diyor ki; Türkiye'ye 8,5 milyar dolar kredi 
            verilecektir. Başka ne diyor? Buna karşılık Türkiye Kuzey Irak'a 
            sınırını korumak için, terörle mücadele etmek için asker 
            göndermemeyi taahhüt etmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Sınırınızı 
            korumayacağınızı yabancı bir ülkeye taahhüt ediyorsunuz. Utanç 
            verici bir anlaşmadır. Biz buna müthiş bir tepki gösterdik ve 
            getiremediler, bunu da onay için Meclise getiremediler. Ben sayın 
            Ali Babacan'a resmen yazılı soru önergesi verdim, imzaladığı 
            anlaşmayı yollayın dedim. Gönderemediler. Utançlarından 
            gönderemiyorlar. Ondan sonra dediler ki efendim zaten bizim paraya 
            ihtiyacımız yoktu, onaylanmadığı için Mecliste yürürlüğe giremedi.
             
            Ama biz bunlarla meşgulüz. 2007 yılının Türkiye'sindeki manzaralar 
            bunlar. y 
             
            Türkiye'nin Irak Sınır 
            Güvenliği 
             
            Bütün bunları bir kenara bırakın, bir ülke bir hükümet hiçbir şey 
            yapmazsa ülkenin güvenliğini koruyacak, sınır güvenliğini koruyacak. 
            Şimdi bakıyorsunuz, Türkiye'nin Irak sınırında güvenliğimizi 
            koruyamıyoruz. Niçin? Çünkü bu sınır çok yüksek dağların tepesinden 
            geçiyor. 3,000 metre yükseklikte dağların tepesinden geçiyor. 
            Türkiye tarafından korumak kabil değil. Irak tarafından 
            koruyacaksınız. Kim koruyacak? Irak devleti koruyacak. Aramızda 
            anlaşma var, 1926 tarihli bu anlaşma bugün de geçerlidir. Ama Irak 
            devleti bunu koruyamıyor. Anlaşmayı uygulayamıyor. Orada 150,000 
            Amerikan askeri var. Onlar korusun diyoruz Amerikan askeri biz 
            koruyamayız diyor. Barzani koruyacak diye düşünenler var. Bizim 
            Genelkurmay Başkanımız açıkladı "Barzani bırakın korumayı, orada 
            teröristlere silah ve cephane veriyor" diyor. O zaman ne 
            yapacaksınız ? Siz koruyacaksınız. Daha önceki bütün Türk 
            hükümetlerinin yaptığını yapacaksınız, oraya gerektiğinde asker 
            göndereceksiniz, sınırınızı koruyacaksınız. Bunun için bu hükümet de 
            başlangıçta çıktı iki defa Meclisten yetki aldı. Bir tanesi 20 Mart 
            2003, bir tanesi de 7 Ekim 2003. İkisini de uygulayamadı biliyor 
            musunuz ? Yetki aldı fakat uygulayamadı, asker gönderemedi. Ve bu 
            yetkisi bitti. Şu anda istese de gönderemez, gelin diyoruz Meclisten 
            yetki verelim. Meclisten yetki bile istemiyorlar. Amerika ne der 
            diye çekiniyorlar. Dünyada hangi ülke yabancıların icazeti ile 
            sınırını korur ? Yabancılar müsaade ederse sınırımı koruyacağım, 
            etmezse korumayacağım. Böyle bir şey olur mu ? Oradaki teröristlerle 
            mücadele eden hiçbir güç yoktur. Dünyada da bunun başka bir örneği 
            yoktur. Dünyada hiçbir ülke içinde, bir terör örgütü herhangi bir 
            güvenlik gücünün takibatından masun olarak yaşayıp faaliyet 
            göstermiyor. Bir tek Kuzey Irak'ta var. Ve bunu önleyebilecek 
            ülkelerden Irak'ın gücü yok, Amerika oraya asker tahsis edemem diyor, 
            Barzani Talabani zaten öbür tarafa yardım ediyor, bir tek Türkiye 
            yapacak. Türkiye'nin de eli kolu bağlı. Üstelik siz bir de anlaşma 
            imzalıyorsunuz, yapmayacağınıza dair. İşte hazin tablo bu.  
            2007 yılının başında Türkiye'nin tablosu bu.y 
             
            Suriye Sınırı ve Petrol 
            Kaynakları 
             
            Şimdi size bir çarpıcı örnek daha vereceğim, o da şudur. Değerli 
            arkadaşlar bizim Suriye sınırında yaklaşık 700 km uzunluğunda çok 
            değerli topraklarımız var. Bu topraklara biz 1954 yılında mayın 
            döşemişiz, çünkü kaçakçılık oluyormuş. Şimdi bu mevcut hükümet demiş 
            ki artık buna gerek kalmadı, bu mayınları kaldıralım. Nasıl 
            kaldıracağız ? Genelkurmay Başkanlığına sormuşlar. Genelkurmay 
            Başkanlığı da demiş ki 35 milyon dolarlık makine teçhizat lazım, 
            bunu alalım ve hemen iki senede burayı temizleyelim sonra da 
            çiftçiye teslim edelim. Maalesef değerli arkadaşlar bu para Türk 
            Silahlı Kuvvetlerine verilmemiştir. Biz Mecliste sorduk "ne oldu bu 
            iş" dedik. "Biz o işten vazgeçtik, geri aldık. Biz o işi Maliye 
            Bakanına havale ettik". Maliye Bakanına havale etmişsiniz. O ne 
            yapmış ? Maliye Bakanı iki tane gizli kararname çıkartmış, biri 
            geçen sene Ocak ayında biri Haziran ayında. Ne diyor bu gizli 
            kararnamelerin özünde ? Bunu uluslar arası ihaleye açacağız diyor. 
            Türkiye'de bunu yapacak şirket yok, bunu bir yabancı şirket, bir 
            İsrail şirketi alacak. Bu şirket üç yılda bu mayınları temizleyecek, 
            49 yıllığına siz bu araziyi İsrail işletecek. Değerli arkadaşlarım 
            düşünebiliyor musunuz, 49 yıllığına teslim edeceksiniz. İki tane 
            ihale açmışlar, biri Mardin'de biri Şırnak'ta. Biz buna çok büyük 
            tepki gösterince iptal ettiler ihaleleri. Şimdi dava açtık 
            Danıştay'a ve Danıştay'da bu kararnamenin iptali için çalışıyoruz.
             
             
            Bir şey daha söyleyeyim size. Biz bu işi incelerken bir de baktık ki 
            bu arazinin hemen karşısında Kamışlı'da, Suriye'de günde 600,000 
            varil petrol çıkıyor. Türk sınırına 300 metre mesafede. Biz diyoruz 
            ki bu kadar adaletsizlik olamaz dünyada, 300 metre ötede petrol 
            olacak, bizde olmayacak. Bu mayınlı arazinin altında petrol 
            olabileceğine inandığımızı çeşitli vesilelerle söyledik. Biz 
            söylediğimiz için mi onlar mı düşündüler bilinmez, küçücük adacıklar 
            halinde yerleri mayından temizledik, 14 tane kuyu açtık. Değerli 
            arkadaşlarım bu 14 kuyunun 14'ünde de petrol çıktı inanır mısınız? 
            Türkiye'de petrol yok diyorlar, Türkiye'de petrol olmadığına beni 
            kimse inandıramaz. Türkiye'de petrol üzerine büyük oyunlar oynanıyor 
            ve teslimiyetçi bir zihniyet yüzünden biz bu oyunlara kurban 
            oluyoruz. Yabancı petrol şirketleri bize mektup yazacak, kanun 
            çıkarın diyecek, biz de kanun çıkaracağız. Türkiye'nin geldiği nokta 
            burası. y 
             
            Laiklik ve Cumhuriyet 
             
            Bunlar işin bir boyutudur, başka boyutu şu. Türkiye laiklikten ve 
            çağdaşlıktan maalesef hızla uzaklaşıyor. Atatürk'ün kurduğu 
            Cumhuriyet, laik bir Cumhuriyet, çağdaş bir devlettir, milli iradeye 
            dayanan bir devlettir. Anayasamıza biz laikliği değiştirilemez bir 
            madde olarak koymuşuz Atatürk'ün zamanında. Şimdi ne görüyoruz ? 
            Şimdi görüyoruz ki, bu laiklikten son derece rahatsız olanlar var. 
            Meclis Başkanımız çıkıyor diyor ki: "Bu laiklik ilkesini yeniden 
            tarif edelim". Ne diyecekmişiz ? Laiklik din özgürlüğüdür 
            diyecekmişiz. Yani dünyada 200 yıldan beri yazılmış bütün antik 
            tanımları çöpe atacağız, sayın Meclis başkanımız öyle istiyor diye 
            diyeceğiz ki laiklik din özgürlüğüdür. Halbuki bütün dünyada laiklik 
            din işlerinin devlet işlerinden ayrılması anlamına geliyor. 
            Amerika'da ilk Cumhurbaşkanlarından Thomas Jefferson diyor ki : "Biz 
            Amerikan Anayasasını yaparken dinle devlet arasında duvar ördük". 
            Kendisi çok dindar bir adam. Ama din işini devlet işine 
            karıştırmayacağız diyor. İşte biz de bunu yaptık. Bizden başka bunu 
            yapabilen yok. 54 tane Müslüman ülke içinde Türkiye'den başka bunu 
            yapabilen tek bir ülke yoktur! Bileceksiniz ki laiklik yoksa 
            demokrasi de yoktur. Şeriat düzeniyle idare edilen ülkelerde 
            demokrasi yoktur. Kadın erkek eşitliği yoktur. Laiklik sistemiyle 
            yola çıkan halkı Müslüman olan ülke bizmişiz. Değiliz. Bangladeş de 
            böyle çıktı yola. Laik bir devlet olarak kuruldu. Ama topu topu 5 
            yıl dayanabildi. Aşırı İslamcılar o kadar baskı yaptılar ki, sonunda 
            resmen bir İslam devleti haline geldi. y 
             
            İran 
             
            Değerli arkadaşlar size bir şey anlatacağım, bu son derece önemlidir. 
            Biz İran İslam devriminden sonra İran'a gittik, rahmetli Dışişleri 
            Bakanı Gündüz Ökçün'le, Humeyni'yi ziyaret etmek için. İnsanlar 
            bizimle tanıştırılıyor, şu Kültür Bakanı, bu Dışişleri Bakanı, bu 
            bilmem ne bakanı, bu adam da diyor benim Türkiye'deki temsilcimdir. 
            Sorduk ne yapacak yeni büyükelçiniz diye. "Hayır büyükelçi değil" 
            diyor. Ne yapacak orada? İran İslam Devrimini Türkiye'de yayacak 
            diyor. Bunu yüzümüze söylüyor. Şimdi düşünebiliyor musunuz, Türkiye 
            buraya nasıl gelmiş bir devlettir. Adım adım yabancıların önünde diz 
            çökerken Türkiye'yi bugünkü duruma getirmiştir. y 
             
            Irak, 1 Mart Tezkeresi 
             
            Bir şey daha söyleyeyim, nereye, nasıl geldik ? Değerli arkadaşlar 1 
            Mart tezkeresinden herkes çok bahsediyor. Bilen konuşuyor, bilmeyen 
            konuşuyor. 1 Mart tezkeresinin özü hiç size anlatıldığı gibi değil. 
            1 Mart tezkeresini dikkatle okursanız, birtakım Amerikan askerleri 
            gelecek Türkiye'den Irak sınırına geçecekler, Irak'ta harekat 
            yapacaklar, öyle değil. 1 Mart tezkeresi diyor ki, 65,000 bin 
            Amerikan askeriyle 250 Amerikan uçağı gelecek, Güneydoğu Anadolu'ya 
            yerleşecek. Yerleşecek ! Ve orada bazı birlikler komşu ülkelere 
            gidecek, Irak da demiyor. Türkiye sürekli bir Amerikan üssü olacak. 
            Bunu söylüyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna itiraz 
            etmeseydik, büyük bir tepki göstermeseydik, ve Adalet ve Kalkınma 
            Partisine mensup 99 milletvekili bizi desteklemeseydi Türkiye bugün 
            bir savaş ülkesi olacaktı. Bağdat'ta gördüğünüz, Felluce'de 
            gördüğünüz, Tikrit'te gördüğünüz manzaraları Güneydoğu'da 
            görecektiniz. Değerli arkadaşlar, bu konuda da çok şey 
            söyleyebilirim ama vaktinizi almak istemiyorum. Size şunu söyleyeyim 
            ki ben bu tezkereyi reddeden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir 
            üyesi olduğum için büyük bir gurur duyuyorum.  
            Çocuklarımıza bırakacağımız miras budur.
			y 
             
            Ermeni Meselesi 
             
             
            Size bir şey daha söyleyeceğim. Maalesef gerçekleri size anlatmak 
            bizim görevimizdir. Biz Mecliste üzerinde en çok hassasiyet 
            gösterdiğimiz konulardan biri Ermeni konusudur. Ermeni konusunda 
            Türkiye'nin üzerinde çok büyük oyunlar oynanıyor, Birinci Dünya 
            Savaşından beri. Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin Savaş 
            Propaganda Bakanlığınca bu Ermeni meselesi Türkiye'nin başına bela 
            olması için bilinçli olarak yaratılmıştır. Türkiye ve Almanya'yla 
            birlikte savaşan ülkelere karşı, Savaş Propaganda Bakanlığı 
            Wellington House'a 25 tane ünlü yazarlarını çağırıyorlar: "Bunlar 
            bizim düşmanımız diyorlar, bunlar aleyhine ne kadar propaganda 
            yapmak mümkünse yapacaksınız. Bu gizli bir vatan görevidir. Biz 
            sizin yazacağınız kitaplarla Amerikan halkını etkileyeceğiz, 
            Amerikan halkı da Amerikan hükümetini zorlayacak, Amerika savaşa 
            girmiyor, bizden yana savaşa katılacak." Olay bu. Bunun üzerine 
            1,156 tane kitap yazıyorlar. Bunlardan bir tanesi de meşhur 'Mavi 
            Kitap'. Türkleri yüz kızartıcı işler yapan cani bir millet gibi 
            tanıtıyor. Değerli arkadaşlar, Ermeniler bu konuyu o kadar Türkiye 
            aleyhinde kullanıyorlar ki, dünyanın her yerinde parlamentolardan 
            kararlar çıkarıyorlar. Şimdi de Amerikan Halk Meclisinden bir karar 
            çıkaracaklar. Bu kararı engellemek için biz aylarca bu hükümeti 
            uyardık, derhal Dışişleri Komisyonundan bir heyet yollayalım, oradan 
            heyetler çağıralım dedik, hükümeti uyardık. Sonunda karara vardı 
            hükümet, üç tane heyet yollayacağız. Üç tane heyet gidecek. Ama öyle 
            allem edip kallem ediyorlar ki, heyetler içinde yer alan Cumhuriyet 
            Halk Partili üyelerin parti yönetiminden olmayacak. Düşünebiliyor 
            musunuz nasıl bir zihniyet Türkiye'yi idare ediyor ? Yani benim 
            partimden kim gidecek sen karar vereceksin. Böyle bir şey olabilir 
            mi ? İtiraz ettik. Peki dediler, siz koyun isimlerinizi. Koyduk. 
            Birinci heyet gitti, ikinci heyet gitti, biz üçüncü heyet olarak 
            gideceğiz, bütün hazırlıklar yapıldı, tarih tespit edildi, vs...  
            Biraz erteleyelim dediler. En son 14 Nisan'da gidilecekti.  
             
            Değerli arkadaşlarım, gidemiyoruz. Niçin gidemiyoruz ? Çünkü vize 
            alamadık. Sayın Turhan Çömez biraz önce dedi ki: "Ben Irak'tan vize 
            alamadım, onun için gidemiyorum". Zannetmeyin ki Amerika bize vize 
            vermedi. Bize Türkiye vize vermedi. Sayın Meclis Başkanımız Şükrü 
            Elekdağ ve benim bulunduğum heyetin Amerika'ya gitmesini reddediyor. 
            Yani Türkiye'nin Ermeni konusunda uğradığı zulmü meslekleri 
            itibariyle en iyi bilecek durumda olan, Amerikan Kongresine en iyi 
            şekilde anlatacak Türk milletvekillerinin Amerika'ya gitmesi için 
            vize vermiyor. Düşünebiliyor musunuz ? Vardığımız nokta budur. 
            Ulusal çıkarlarımızı koruyalım diyor sayın Çömez, sayın Çömez'in 
            bütün sözlerini saygıyla karşılıyoruz. Sayın Çömez'in dedikleri 
            doğrudur da partisi yanlıştır. Biz onu Adalet ve Kalkınma Partisi 
            içinde bir fabrikasyon hatası gibi görüyoruz. y 
             
            Kıbrıs Meselesi 
             
            2007 yılında Türkiye nerede ? Kıbrıs konusunda nerededir ? Kıbrıs 
            bizim milli davamız. Şehitler vermişiz. Kıbrıs devletini kurmak için, 
            o devlet kurulurken Türklere eşit yetkiler, eşit haklar sağlamak 
            için olağanüstü bir gayret göstermişiz, başarmışız. Devlet bizim 
            istediğimiz gibi kurulmuş. Sonra Türkler dışlanmış, uzun hikaye. 
            Şimdi geldiğimiz nokta neresi ? Biz diyoruz ki Türkiye'nin tutumu, 
            iki tarafın egemen eşitliğine dayalı olarak bir çözüm bulunması. 
            Sayın Başbakan ne diyor ? "Bu politika yanlıştır" diyor. "30 seneden 
            beri yanlış işler yapılmıştır, izlenen bütün politikalar yanlıştır. 
            Biz o politikalarda direnseydik Suriye Lübnan'dan nasıl kuzu kuzu 
            çekildiyse biz de Kıbrıs'tan kuzu kuzu çekilirdik" diyor. Kuzu 
            devlet Türkiye ! Şimdi değerli arkadaşlarım, karşımıza Annan Planı 
            çıktı. Başbakan hemen atladı, aman ne kadar güzel diyerek. Kıbrıslı 
            Türklere baskı yaparak kabul ettirdi. Ne yazıyor bu planda? 
            Ayrıntıları bırakıp, özünü size söyleyeyim: Türk tarafının elindeki 
            toprakların büyük bir bölümü Rumlara veriliyor. Yetmiyor. Geri kalan 
            toprakların içine Rum sokuyorsunuz. Türk askeri de artık Kıbrıslı 
            Türkleri korumayacak, üç iş yapacak: karargahın içinde eğitim, 
            silahların bakım ve onarımı, üçüncüsü de törenlere katılma. Sadece 
            bunu yapacak. Yani askerin dişini söküyorsunuz Kıbrıs'ta Ve siz bunu 
            zorla ettirdiniz Kıbrıslı Türklere. Türkler evet dedi, bereket 
            Rumlar itiraz etti. Allaha şükür. Bu Rumların neye etmiş diye 
            düşünüp duruyordum şimdi niye itiraz ettiği anlaşılıyor. Çünkü 
            fazlasını istiyorlarmış. Nasıl alacaklarmış şimdi anlaşıldı. 
            Kıbrıslı Rumlar anlaşma imzaladı, Yunanistan'la, Mısır'la ve 
            Lübnan'la ve bu anlaşmaya göre Kıbrıs adasının etrafındaki ekonomik 
            bölge ve altındaki kıta sahanlığını paylaştılar. Bütün bu kıta 
            sahanlığı benimdir diyor, altındaki bütün servet benimdir diyor. Ne 
            var o servette? Bir Norveç şirketiyle bir Çin şirketi araştırma 
            yapmış, 8 milyar varil petrol olduğu tespit edilmiş, 450 milyar 
            dolar değerinde. Ve Kıbrıs Rum yönetimi diyor ki ben bunun bir 
            litresini vermem size. Türkiye'nin gıkı çıkmıyor. Açtılar ihaleyi, 
            uluslararası ihale açtılar, şimdi teklifleri topluyorlar, yakında 
            ihaleyi verecekler. Türkiye'nin ağzını bıçak açmıyor. Sonra ne oldu 
            ? Sonra Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komiseri dedi ki; "Buna 
            hakları vardır, onlar bu konuda her istediklerini yapabilirler". 
            Başka ? Almanya Dönem Başkanı buna hakkı vardır diyor. Peki 
            Türklerin hakkını yiyorsunuz diyenler kimler ? Hiçkimse demiyor !
			y 
             
            Kıbrıs konusunda Avrupa 
            Birliğinin tutumu ne? 
             
            Değerli arkadaşlar, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin tutumu ne ? 
            Bize çok açık olarak, AB belgelerinde diyorlar ki, "nasıl biz Güney 
            Kıbrıs'ı tüm Kıbrıs'ın tek meşru devleti olarak tanıyorsak siz de 
            öyle tanıyacaksınız". Ek protokol imzalayacaksınız dediler, baş 
            üstüne dedi hükümet, Abdullah Gül imzaladı geçen Temmuzda. Fakat 
            bunu Meclisten geçirmek kolay değil. 1,5 senedir Meclise 
            getiremiyorlar. Utançlarından Meclise getiremiyorlar.  
             
            Son zirve kararında dediler ki, "Madem ki siz bunları yapmıyorsunuz, 
            o zaman biz sekiz görüşme maddesini donduruyoruz, geri kalanın 
            tamamını da Kıbrıs'a bağlıyoruz. Kıbrıs'ta siz bizim istediğimiz 
            tavizi vermezseniz, biz hiçbir şekilde tek bir maddenin bile 
            kapatılmasını kabul etmeyeceğiz". Geçen ay biz Almanya'ya gittik, 
            Almanya'nın Dışişleri Bakanlığının en üst düzeydeki yetkilisiyle 
            konuşuyoruz, bize dedi ki "Siz bu sonuca şükredin. Eğer biz 
            olmasaydık tamamını donduracaklardı. Biz rica ettik, Türkiye'de 
            seçimler var, seçim yılıdır, şu anda bu hükümet taviz veremez, 
            seçimlerden sonra ancak bu tavizi alabiliriz. Ama seçimden sonra 
            bunları yapacaksınız". Ek protokolü onaylayacaksınız diye emir 
            veriyor. Ondan sonra da Güney Kıbrıs'ı tanıyacaksınız. Dedim ki: "Boşuna 
            zahmet etmeyin, seçimlere kadar da beklemeyin. Seçimlerden sonra iş 
            başına gelecek hiçbir hükümet bu sizin söylediklerinizi 
            yapmayacaktır. Bunu yapacak hükümet bir yıl bile iktidarda kalamaz".
             
            İşte Kıbrıs'ta geldiğimiz nokta budur.
			y 
             
            Avrupa Birliği'yle 
            İlişkilerimiz 
             
            Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği'yle ilişkilerimizi artık 
            anlatmama gerek yok. Çok söyledik. Fakat şunu bilesiniz ki Avrupa 
            Birliği'nde hakim olan zihniyet bugün, büyük devletlerin zihniyeti 
            maalesef Türkiye'yi bir parya devlet gibi gören bir zihniyettir. 
            Parya devlet gibi görüyor. Utanmadan, sıkılmadan Türkler bir tepki 
            gösterir mi diye düşünmeden, Fransa'nın iktidar partisi başkanı ve 
            Cumhurbaşkanı adayı Sarkozy "Türkiye bir Asya ülkesidir. Avrupa'da 
            hiçbir yeri yoktur, hiçbir zaman Avrupa'ya girmesi söz konusu 
            değildir" diyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ne diyor? O diyor 
            ki "Önümüzdeki 50 sene giremez". Şu işe bakın. Biz Almanya'ya 
            gittiğimizde sorduk, biz diğer adayların gerçekleştirdiği bütün 
            koşulları yerine getirsek, bizi üye yapacak mısınız yapmayacak 
            mısınız ? Bir tanesi yapacağız demedi. Şimdi huzurunuzda, hiç 
            kelimeleri saklamadan, eğip bükmeden çok açıkça söylüyorum, siz bizi 
            diğer adayların yerine getirdiği koşulları yerine getirsek bile üye 
            yapmayacaksınız. Yani bizi sadece Türk olduğumuz için Avrupa'dan 
            dışlayacaksanız bunun adı ırkçılıktır ! O zaman biz de sayın Genel 
            Başkanımızın açıkladığı gibi Avrupa Birliğine taahhütlerimizi 
            göndermeyiz, Gümrük Birliğine göndermeyiz. Diyorlar ki bizi Avrupa 
            Birliğine almazsanız biz B planımızı uygularız. Neymiş B planı ? 
            Efendim Maastricht kriterlerini İstanbul kriteri yapacağız, Kopenhag 
            kriterlerini Ankara kriteri yapacağız, yani almıyorsa devam edeceğiz 
            biz. Biz hayır diyoruz, hayır ! Avrupa Birliğine karşı seçenek bir B 
            planı değil. Avrupa Birliğine seçenek A planıdır. A planı da 
            Atatürk'ün planıdır. Türkiye o zaman ne yapacağına kendisi karar 
            verecek ve sizin dümen suyunuzdan gitmeyecek. y 
             
            Türk Ekonomisi 
             
            Şunları bilmek lazım. Biz Lozan'dan itibaren dış borç almamaya çok 
            özen gösterdik. Lord Curzon "Eğer ileride bize borç almak için 
            gelirseniz cebimizdeki bugün kabul etmediğiniz bütün siyasi 
            tavizleri çıkaracağız" diyor. Amerikan Cumhurbaşkanı diyor ki: "Biz 
            mali gücümüzle devletleri istediğimiz gibi yönlendirebiliriz". İşte 
            bunu düşünerek Cumhuriyeti kuranlar hiç dış borç almadan bu devleti 
            idare ettiler ve kendilerinden sonrakilere 150 ton altın bıraktılar. 
            Şimdi nereden nereye geldik? Şu anda Türkiye dünyanın en borçlu 5. 
            ülkesidir. Ve borç geri ödemesinde de dünyada 15. sırada geliyor. 
            Demin arkadaşımız söyledi, dünyanın en zengin 9. ülkesi olan 
            Türkiye'de fert başına milli gelir sıralamasında dünyada tam 99. 
            sıradadır. 99. sırada geliyoruz. İnsan Gelişim Endeksi, milli 
            gelirle birlikte eğitim ve sağlık göstergelerini içeren göstergede 
            dünyada 92. sırada geliyor. 91 ülkenin vatandaşları bizden daha 
            zengin ve daha iyi bir hayat sürüyorlar. Yolsuzluk sıralamasında 
            dünyada 60. sıradayız. İşte değerli arkadaşlarım, Türkiye bu 
            durumdadır.  
             
            En son bir şey söyleyeyim, Türkiye 27 ülkelik bir grubun içinde 
            bulunuyor. Bunların adı Gelişme Yolunda Piyasa Ekonomisi. Burada 
            bazı göstergeler var. Cari açıktan bahsettiler, cari açıkta biz 
            kaçıncıyız 27 ülke arasında? Birinciyiz. Bizden fazla cari açık 
            veren yok. Dış ticaret açığında kaçıncıyız? Birinciyiz. Faiz 
            haddinde kaçıncıyız? Birinciyiz. Bizden daha yüksek faiz oranı yok. 
            Düşünebiliyor musunuz? Ve ondan sonra kalkacağız, iftihar edeceğiz. 
            Daha pek çok rakam var, hepsini söylemiyorum ama bu tablo bizde 
            olacak ve biz övüneceğiz! Bu iktidarla övüneceğiz ! İnsaf edin. 
            İnsafınız bu gibi durumlarda hadi canım sen de diyor. Türkiye'yi bu 
            duruma getirenler değerli arkadaşlarım diyorlar ki "Cumhurbaşkanını 
            da biz seçelim. Biz kimi istersek onu Cumhurbaşkanı yaparız." 
            Değerli arkadaşlar yapamazlar ! Sizlere çok açık söylüyorum, 
            yapamazlar. Orası Atatürk'ün koltuğudur. Türk milleti Atatürk'ün 
            koltuğuna bir karşı devrimciyi oturtmaz!  
             
            Çok değerli arkadaşlarım sizleri daha fazla tutmak istemiyorum ama 
            bütün bu söylediklerimin ve söyleyeceklerimin özeti bir cümledir, o 
            da şudur: y 
             
            Sonuç 
             
            Bu hükümet içeride gericidir! 
            Dışarıda vericidir! 
            Yakında gidicidir! y   
			
		Dr. Onur Öymen, Antalya Paneli, Nisan 2007   
			 
			
		 |