| Tuana (Tuwana), 
            Tyana, Kemerhisar, Bahçeli
               
				Tuana (pdf) 
              
              
            
			Bizans Donemi (395-1453) 
             
            İS 395'te İmparator Jüliyen'den sonra Teodisius zamanında Roma 
            İmparatorluğu "Doğu Roma" ve "Batı Roma" olarak ikiye ayrılmış, Batı 
            Roma'ya Teodisius'un oğlu Honoriyos, Doğu Roma'ya da diğer oğlu 
            Arkadyus sahip olmuştur. Büyük Konstantin ve Kral Jüstinyen (527 - 
            565) devirlerinde İstanbul askeri yönden, din ve bayındırlık 
            yönünden en parlak zamanını yaşamıştır. 
             
            Bundan sonra Tuana kent olarak Tyana adını almıştır ve toplantıların 
            yapıldığı dini merkez olmuştur. İki yüz yıllık sürede Kapadokya 
            bölgesinde başta Tyana yöresi olmak üzere Hıristiyanlığın gelişmeye 
            başladığı görülmüştür. 
             
            İS 395'te Roma İmparatorluğu ikiye bölündükten sonraki dönemde, Şarl 
            Texier "Küçük Asya" adlı yapıtında, Toros Kapadokyası'nın kuzeye 
            doğru giden Semiramis Yolu'nun başkent Tuana'dan geçtiğini, çok 
            işlek bir yol olduğunu yazmıştır. Dini Rahip Antimos'un burayı 
            yönettiği sırada Horasan, Türkistan ve Hazer kıyılarından gelen 
            Türklerin Bizanslılarla çarpıştıkla¬rını, galip gelerek Kapadokya'yı, 
            Konya'yı, Herakle'yi (Ereğli), güneyde Kilikya'yı aldıklarını 
            belirtmiştir. 
             
            İS 4. yüzyılın sonlarında da Tuana - Tyana'da başlayan gelişme, 
            kültür, tarım, hayvancılık, yol ve ticaret yönünden en yüksek düzeye 
            çıkmıştır. Nüfusta hızlı artış görülmüştür. (Yuka¬rıda belirtildiği 
            gibi Tuana 'nın Omun (Emen) ovasına yüz kadar köy ve kasaba 
            kurulmuştur). 
             
            Tyana'nın Pompei örneği bir kent durumuna gelmesi için i 
            çalışılmıştır. 
             
            Tuana ile yakın ilişkisi olan Kral Yolu üzerinde bulunan 
            Faustinapolis'e (Başmakçı köyü) o zamanlar "Halala" deniyormuş. 
            İmparatoriçe Faustina yolculuk sırasında burada ölmüş¬tür. 
            Helenlerin zamanında ünlü hatip Çiçeron'un Faustina'da valilik 
            yaptığı söylenmektedir. 
             
            İS 437'de Attila Hun İmparatoru olduktan dört yıl sonra tüm 
            Avrupa'ya hakim bir duruma gelmiştir. Roma Attila'nın karşısına 
            çıkmaya cesaret edememiş, Papa Leon'u ona ricacı olarak göndermiştir. 
             
            İS 610 yılında Bizans ordusu yenilmiş, Anadolu Sasani ve Perslerin (İran) 
            eline geçmiştir. Bizanslılar Sasaniler'in zaptet¬tikleri yerleri 
            ancak 620 yılında geri alabilmişlerdir. 
             
            İS 640 yılında (Bazı kaynaklarda 647 olduğu yazılıdır). Tuana 
            bölgesini İslamlaştırmak için yüksekliği 1200 m. olan "Gülek 
            Boğazı"ndan gelen Arap akınları başlamıştır. Bu akın¬lar 10. asrın 
            başlarına dek sürmüştür. Bizans yönetimindeki Güney Kapadokya'ya 
            Araplar dokuz kez hücum etmişlerdir. Bizanslılar savunmak amacı ile 
            usta bir teknoloji kullanarak kaleler, gözetleme tepeleri, kumpetler, 
            ateşle haberleşme kule¬leri, hisarlar, yer altı kentleri ve 
            istihkamlar, mağara ve tabyalar yaptırmışlardır. Hasan Dağında 
            yakılan ateş Tuzgölü'nden ve Sivrihisar tepelerinden görülmekte, 
            haberleşme Eskişehir üzerinden İstanbul'a ulaşmaktaymış. 
             
            Muaviye devrinde, Bizanslılardan başkent İstanbul'u almak isteyen 
            Arap güçleri kenti kuşatmış olmalarına karşın (669) surları 
            aşamamışlardır. 
             
            706 yılında Arap komutanı Mesleme (Halifenin kardeşi) önce Lülve 
            kalesini, ardından Tuana bölgesinde Tyana'yı kuşa¬tarak sonunda ele 
            geçirmiş; ama çok geçmeden Bizanslılar geri almışlardır. Bu arada el 
            değiştiren Tyana'ya Araplar bir cami yaptırmışlardır. 
            
             710 yılında Halife Velit (Başka kaynaklarda 717 ve 755 yılında) 
            Tyana'yı ani bir hücumla teslim almış, yağmalamış ve geri dönmüştür. 
            Bundan sonra Bizanslılar İslamlara karşı sınırlarını korumak için 
            Tuana bölgesine Bulgar Türklerini yerleştirmişlerdir. 
             
            810 yılında (Bu tarih, Niğde Yülığı'nda 806, Niğde Üniversitesi'nde 
            öğretim üyesi Faruk Yılmaz'ın "Niğde Tarihi" adlı yapıtında 797 
            yazılıdır). Abbasi halifesi Harun Reşit, 300 bin kişilik orduyla 
            Anadolu'ya girmiştir. Önce Ereğli'yi almış; sonra eline geçirdiği 
            tutsaklarla Tyana 'ya girmiştir. Getirilen tutsaklar arasında kralın 
            oğlunun nişanlısı da vardır. Kral Ha¬run Reşit’e armağanlar 
            göndererek kızı geri vermesini istemiş, aralarında anlaşma 
            yapılmıştır: Kızın yerine Akabe'yi vermeleri koşulu ile kız geri 
            gönderilmiştir. 
             
            Harun Reşit Tyana'yı bayındırlaştırmak için hayli çalış¬mıştır: 
            Konaklama yerleri yaptırmıştır. Bir de cami yapılmasını emretmiştir. 
            Önce Kapadokya'da askeri güçlerin komutanı iken sonra Kraliçe 
            Teafonu ile evlenerek İmparator olan Nikefaros'la anlaşma yapıp 
            Anadolu'dan ayrılmıştır. Bizans imparatoru Bul¬garlar, Ruslarla 
            savaştıktan sonra Araplarla yaptıkları anlaşma¬yı bozmuş, Tyana'yı 
            geri almıştır. Nikeforos'un güzel eşi Kra¬liçe Teafonu ise sarayda 
            imparatora her istediğini yaptırmasına karşın türlü oyunlar 
            çevirerek aşkı uğruna sevmediği imparator Nikefaros'u öldürtmüştür. 
             
            830 yılında bu duruma kızan Halife Me'mun komutanı Yahya bin 
            Aksem'in emrine büyük askeri güç vererek Tyana'ya göndermiş, kenti 
            yakıp yıkmalarını istemiştir. Anlaşmak için elindeki 500 tutsağı 
            vereceğini söyleyen Bizans imparatorunun isteğine karşı Halife, 
            Tyana ve Ereğli yöresindeki Rumların buralardan çıkarılması şartını 
            koşmuştur. Anlaşamayınca ko¬mutanı Yahya bin Aksem'i vekil bırakmış, 
            bölgeyi sıkı denetim altında tutmasını tembih etmiştir. Ama çok 
            geçmeden Bizans imparatoru ile Halife arasında Lülve'de (Ulukışla'nın 
            Çanakçı köyündeki kale) savaş başlamıştır. Halife'nin güçleri Lülve 
            Kalesi'ni alınca İmparator Teofılos'un barış önerisini yine kabul 
            etmemiş, Tyana'ya yönetici olarak oğlu Abbas'ı göndermiştir. 
            Tyana'da yönetimi ele alan Abbas Filistin, Bağdat, Mısır ve 
            Elcezire'den ustalar ve işçiler getirtmiş; daha önce yapılmış 
            yerlerde büyük çapta onarım başlatmıştır. Usta ve işçi sesleriyle 
            yankılanan Tyana 'da 4 kapılı surların üzerine hisarlar kondu¬rulmuş; 
            bir de cami yaptırılmıştır. 
             
            Halife Me'mun Tyana 'da son durumu gördükten sonra Ara¬bistan'a 
            dönerken kardeşi Mu'tesim'le Toroslardaki Şeker Pınarı'nda mola 
            vererek eğleşmiştir. Ayaklarını dinlendirmek için soğuk suya 
            sarkıtmıştır. Canı taze meyve istemiş, postacısı ha¬zırda olan iki 
            sele (sepet) taze hurmayı getirmiştir. Halife suyun içinde soğutulan 
            hurmadan kardeşiyle birlikte çokça yemiş, üze¬rine buz gibi sudan 
            kana kana içmiştir. Ama az sonra rahatsız¬lanmış, ateşi yükselmiş, 
            felç olup ölmüştür. Cenazesi Kilikia'nın başkenti Tarsus'a getirilip 
            Hakman'ın evine gömülmüştür. 
             
            Bu olay, Müneccimbaşı çevirisi 2. cilt, 127. sayfada şu biçim¬de 
            anlatılmıştır: Halife Me'mun oğlu Abbas'la yakılıp yıkılan Tyana'yı 
            uzaklardan getirtilen işçi ve ustalara onartırken hasta¬lanarak 
            ölmüştür. Ölüsü Tarsus'a getirilmiştir. Yönetimi eline alan Mu'tesim 
            çalışmak için Tyana 'da bulunan 6 bin işçiyi ve ustaları geldikleri 
            yere göndermiştir. Her şeyin bırakılmasını, orada bulunan silahların 
            yok edilmesini emretmiş, askeri üs olarak donatılmaya başlanan 
            Tyana'yı yüzüstü bırakarak Bağ¬dat'a dönmüştür. 
             
            838'de Halife Mu'tesinm'in komutanı Afşin, ordusuyla Tya¬na 'ya 
            kadar gelip yağmaladıktan sonra geri çekilmiştir. 
             
            863 yılında Bizanslıların koruduğu Tyana'ya Arap Komu¬tanı Ömer (bir 
            başka kaynakta Muntasır) saldırmıştır. Kentin uzun süre Arap 
            hakimiyetinde kalmadığını bilen komutan kızıp öfkelenmiş burayı 
            yerle bir etmiş, binlerce tutsak almıştır. Savaş kazançlarıyla 
            dönerken Bizans komutanı Patronas'a yenilerek öldürülmüştür. 
            Ömer'den öcünü alan Bizans komutanı kentin durumunu düzeltmeye 
            çalışmıştır. 
             
            931 yılında son kez bir daha Arap baskınına uğramış Tyana. Bu sefer 
            Bizanslılardan yardım gelmeyince halk saldırıya kendi gücüyle karşı 
            koymuş, düşmanı Toroslara dek kovalamıştır. 
             
            Bundan sonra Tyana 'ya pek sahip çıkan olmamıştır. 
             
            Araplarla yapılan savaşlardan epeyce etkilenen, kaderine terkedilen 
            Güney Kapadokya'nın başkenti Tyana ve çevresi bir türlü eski parlak 
            günlerine geri dönememiştir. 
             
            Albert Gabriel'in Almanca bir kaynaktan aktardığına göre, 10. 
            yüzyılda "Bir harabeye çevrilen ve Hıristiyan nüfusu boşaltılan 
            Tyana'nm yerine Bor ve Niğde şehirleri geçmiştir." 
             
            Tyana Bizanslıların askersel yönden önemli kenti olsa da bayındır 
            duruma getirecek yöneticilerden yoksun kalmıştır. 
             
            10. ve 11. yüzyılda Arap saldırıları bittikten sonra Bizans¬lılar 
            sınırlarını yukarı Fırat'a kadar genişletmişlerdir. Yüz yılı geçkin 
            sakin, istikrarlı zaman içinde Niğde'nin kuzeyindeki freskli kaya 
            kiliselerinin yapımını gerçekleştirmişlerdir. 
             
            Özellikle Nevşehir Göreme'deki, Aksaray Ihlara Vadisi'ndeki oyma ve 
            kaya kiliseler Bizanslıların dinsel öğreticilik alanında ve resim 
            sanatında ne kadar ileri durumda oldukları¬nın belgeleridir. Bunlar 
            o dönemin görkemli anıtları olarak bu¬gün de değerlerini 
            yitirmemişlerdir. Niğde'ye yakın Gümüşler Beldesi Örenyeri 
            Manastır'ında bulunan "Gülümseyen Meryem ve İsa" Bizans sanat 
            tekniğinin övülesi, eşsiz yapıtları arasında sayılmaktadır. 
             
            1369 yılma gelindiğinde Tyana'da ne kilise ne de kiliseye gidenler 
            vardır... Artık, 2300 yıl, tarihte en uzun süre önemli kent, başkent 
            olmuş ünlü Tuana - Tyana 'nın yerini tarihçi A. Gabriel'in yazdığı 
            gibi gerçekten Niğde ve Bor almıştır. 
             
            Ahmed Refik'in "Bizans Imparatoriçeleri" adlı yapıtında anlattığı 
            gibi 6. yüzyılda Kraliçe Teodora ile başlayıp 11. yüzyıla değin 
            süren eşsiz güzellikteki kraliçeler (Atenayis, İren, Dindar Teodora, 
            Teafonu, Zui ve Anna Komnenos) Bizans İmparatorlarını kendilerine 
            bağlamışlar, aşk- meşkle yapmadıklarını bırakmamışlar, zevk içinde 
            paralar harcayarak Bizans İmparatorluğu'nun zayıflamasına neden 
            olmuşlardır. 
             
            Niğde Milletvekili İbrahim Refik Soyer, (Niğde gazetesi'nin 1949'da 
            yayınlanan 1107 - 1112 sayılarında), Ömer Rıza Doğ¬rul'un 
            Ebülferec'te Tyana kentinin Adana olarak gösterildiğini bildiren 
            yazısı üzerine ve Şemsettin Sami'nin de Kamusülalam adlı yapıtında 
            aynı yanlışı yinelediğinden bahisle, bunlara yanıt olarak kaleme 
            aldığı 10 sütunluk yazıda, Tyana ile ilgili önemli bilgiler 
            vermiştir: Yazar, TBMM kitaplığında özellikle Arap kaynaklarından 
            yararlanarak Rambod ve ardıllarının Roma İmparatorluğu dönemlerinde 
            İmparator Valens'in Kapadokya'yı kuzey, güney olarak ikiye 
            ayırdığını, kuzeyin başkentinin Kayseri, güneydekinin ise Niğde 
            yakınındaki Tyana olduğunu, Papa Antimos'un burayı yönettiğini 
            bildirmiştir. Bor - Bahçeli'deki Köşk'te bulunan Pampülüs'ün ünlü 
            köşkünden, eni 23, boyu 66 m. saçaklı mermerlerden yapılmış havuzdan 
            söz etmiş¬tir. I. Refik Soyer araştırmalarında Bizanslılardan önce 
            buraya Tuana adının Kral Taos tarafından verildiğini belirtmiştir. 
            (Bu konuyla ilgili bazı bilgiler yukarıda Roma İmparatorlarından söz 
            edilirken verilmiştir). 
             
            Albay Lek "Asya'da Seyahat" adlı eserinde, Kilisehisar ve 
            İftiyankos'u anlatırken Kemerhisar'da su kemerlerinin kavak ağaçları 
            arasından ufka yükseldiğine, bu kemerleri Pampü¬lüs'ün köşkünden 
            çıkan suyu kente akıtmak için yaptırdığına değinmiştir. Daha Sonra 
            Semiramis Yolu'nun yeşilinin bu su sayesinde korunduğunu, al yanaklı 
            elmaların bahçelerde bu su ile yetiştirildiğini yazmıştır. (7) 
             
            1937 yılında Konya dergisinin 6. sayısında Naci Fikret Baş-tak Tyana 
            ile ilgili yazısında, Andaval'da ve Bor'da bulunan insan 
            kabartmalarının Tyana 'dan götürüldüğünü, bunlar ara¬sında Kral 
            Midas'a ait bir kabartmanın da bulunduğundan söz ederek (Yukarıda 
            Tyana'ya Arap akınlarını anlatırken bizim de değindiğimiz gibi) 
            yazısını şöyle sürdürmüştür: 
             
            "Taberi ve Ebülfida'ya göre, Hicretin 188 yılında Harun Reşit büyük 
            bir orduyla Rumların elinden Tyana ve Herakle'yi almıştır, Tyana 'nın 
            yönetimini Akabe'ye bırakmış, ama çok geç¬meden Romalılar Adana'ya 
            kadar olan yerleri ele geçirmişlerdir. Ardından Me'mun gelerek 
            buraları yeniden almıştır. Uzaklar¬dan getirttiği ustalara ve 
            işçilere dört kapılı hisarın onarımını yaptırırken ani ölümü üzerine 
            yerine geçen Mu'tesim işleri ya¬rım bıraktırmış, hatta yapılmış 
            olanları yıktırmıştır." 
             
            1970 yılında Niğde'de yayınlanan Hamle gazetesinin 4456 sayısında, "Kültür 
            Şehri Niğde" adlı yazıda, 6. yüzyılda önce Sasaniler, sonra da Arap 
            akıncılarının hedefi olan Tyana 'nın zaman zaman yıkılmış olmasına 
            karşın onarılsa bile Selçuklu döneminde önemini kaybettiği 
            yazılmıştır. Bu yazıda ayrıca Selçukluların yaptırdıkları Ağzıkara 
            Han'la Osmanlı dönemin¬de Öküz Mehmet Paşa olarak bilinen vezirin 
            Ulukışla'da yaptır¬dığı, son yıllarda ofis ve cezaevi olarak 
            kullanılan Kervansaray hakkında bilgiler verilmiştir.sb 
              
		
			  
		  
		   |