| Tuana (Tuwana), 
            Tyana, Kemerhisar, Bahçeli
               
				Tuana (pdf) 
              
              
            
			Koskhoyuk'de Kazi Çalismalari 
             
            Köşk Höyük’teki İlk kazı, 1936 yılında buradan kaynayan suyu 
            artırmak için Ü Bayındırlık Müdürü Sadık Bey'in gözetiminde 
            başlamıştır. Bu kazıda, Niğde Milletvekili İbrahim Refik Soyer'in 
            Niğde Gazetesi'nde yazdıklarına bakılırsa, suyun tapa duvarı 
            parçalanmıştır. Zemin kazılırken bazı tarihi parçalar arasında bir 
            de Altın yılan bulunmuştur. Durumdan haberi olan yetkililer müdürün 
            elinde bulunan yılanı alarak müzeye koymuşlardır. Bunun üzerine 
            görevli kazıyı yarim bırakmıştır. Köşk Havuz'dan çıkarılan taşlardan 
            bazılarını köylüler alıp götürmüş, kendi özel yapılarında 
            kullanmışlardır. 
             
            Köşk Höyük, İlk kez arkeolog I.Todd tarafından bilim dünyasına 
            duyurulmuştur. Sonra 1980 yılında DSI şimdi kazı yapılan yerde 
            artezyen kuyusu acarken bazı buluntular görülmüştür. 
             
            Ardından 1986' da Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim 
            üyesi Prof. Dr. Uğur Silistreli kazıya başlamıştır. Bundan sonra 
            Köşk Höyük "sit alanı" ilan edilerek çevresi tel örgü ile 
            çevrilmiştir. 1995 yılında aynı fakülteden Prof. Dr. Arkeolog Aliye 
            Öztan önceden başlatılan kazı çalışmalarını sürdürmüştür: 19 yıldır 
            yapılan kazılarda birbirinin uzantısı dört tabaka belirlenmiş, Geç 
            Neolitik devrin sonu ile erken Kalkolitik devrin başına ait 
            buluntular ele geçmiştir. 
             
            Köşk Höyük'teki kazı ile ilgili bir haber 24.7.199ö tarihli 
            Cumhuriyet gazetesinde şöyle duyurulmuştur: "D.T.C.F'nce yapılan 
            kazıda Niğde'nin Bor İlçesi’ne bağlı Bahçeli Beldesi'ndeki Köşk 
            Höyük kazılarında, Kalkolitik çağa ait bir ev gün ışığına çıkarıldı. 
            Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi 
            Doç. Dr. Aliye Öztan başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülen 
            kazılarda, İÖ 5 bininci yılda, Kalkolitik çağda yapıldığı bilinen 
            bir ev bulundu." 
             
            Bu gazete haberine ek olarak Köşk Höyük'teki kazıda dört ayrı 
            bolümde, önemli kalıntı ve yapıtlarının olduğu saptanmıştır. 
             
            Prof. Dr. Arkeolog Sayın Aliye Öztan'ın söylediklerine, Tuba -Ar'a (Türkiye 
            Bilim Akademisi Arkeoloji Dergisi 5, 2002) yazdıklarına ve bu konuda 
            Niğde Haber gazetesinde yayımlanan haberlere göre, "Köşk Höyük'teki 
            kazılar Niğde Müzesi başkanlığında, kısıtlı maddi ödeneklerle yavaş 
            yürütüldüğünden az bir kısmı araştırılmış durumdadır. Çıkarılan 
            eserlerin tümü Niğde Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu arada yayın 
            çalışmalarına hız verilerek müzedeki malzemeler üstünde çalışılmakta 
            ve yerinde değerlendirilmeler yapılmaktadır. 
            "Carbon 14 analizleri sonucunda 1. ve 4. tabakaların tarihleri 
            belirlenmiştir: 1. tabakada İÖ 5000, en alttaki 4. tabakada İÖ 5600 
            yıllarında, bu hesaba göre, Köşk Höyük'te 7600 yıl önce insanlar 
            yaşamıştır. Başlangıçta bu yerleşim alanının kireçtaşından kayalık 
            bir yükseltinin kuzey yamacında olduğu saptanmıştır. En alt tabaka 
            incelendiğinde Sonuçta buranın 7600 yıllık süreçte bir yerleşim 
            alanı olduğu görüşüne varılmıştır. Böyle olmasının nedeni, su 
            kaynağına çok yakın olması, güneyindeki verimli, bitek arazinin 
            ekime ve hayvancılığa elverişli bulunmasıdır. Buradan çıkan su daha 
            sonraki dönemlerde de önemini korumuş, IS 2. yüzyılda Roma Çağı’nda 
            kaynağın çevresine bir havuz inşa edilmiştir. Kot farkı nedeniyle 
            suyun bir bolümü önce yer altında iken sonra yüzeye çıkan kemerlerle 
            Tyana'ya. iletilmiştir. Köşk Höyük’ün bulunduğu yüksek tepedeki 
            birkaç konut suyun bakımıyla ilgili görevliler için yapılmış 
            olabilir. 
             
            "Köşk Höyük'ten çıkarılan buluntular Niğde ve Anadolu tarihine 
            değerli katkılar sağlamıştır. Bu yönden Köşk Höyük ve çevresi Konya 
            Ovamdaki Çatal Höyük kadar önemli bir yerleşim alamdır. Tanrıça 
            figürlerindeki Özellikler, doğa ve hayvan figürlerinin seramiklerde 
            kabartma olarak yer alması, ölülerini evlerinin altına ya da 
            sekilerinin altına gömmüş olmaları, bunlardan yetişkinlerin 
            kafataslarının kille kaplanması, Ana Tanrıça'da olduğu gibi asi 
            boyası ile boyanıp şekillendirilmesi Neolitik donemin ayrıcalıklı 
            yönlerini taşır. yakın doğuda Suriye, İsrail, Ürdün’deki bu gelenek 
            Anadolu'da yalnız Köşk Höyük kazılarında ortaya çıkmıştır. Devam 
            edilen kazılarda farklı topografyada daha ne gibi ilginç şeylerin 
            olup olmadığını ogrenmiş olacağız. 
             
            "19 yıldır kazılan Kalkolitik çağın önemli merkezi Köşk Höyük'te ele 
            geçirilen ünik eserlerin, mezar buluntularının, tanrı ve tanrıça 
            heykelcikleri ile antropomorfik vazonun bulunduğu, İÖ 4883 yılına 
            tarihlenen Köşk Höyük Evi'nin birebir kurgusunun sergilendiği Niğde 
            Müzesi’nin girişinde İlk bölüme Köşk Höyük Salonu adı verilmiştir.C*) 
             
            "Yapılan kazılar 4 yapı katının varlıgını ortaya koymuştur. Ele 
            geçen mimari ve buluntular katlar arasında kültürel bir sürekliliğin 
            olduğunu göstermektedir. 
             
            (*) 2003 yılında Niğde Müzesi, Avrupa 'da yılın müzesi seçimine aday 
            gösterilerek 60 müze arasında İlk on içine girmiştir. Müzede Orta 
            Anadolu arkeolojisinin Paleolitik çağdan günümüze dek yaşaayan 
            uygarlıklara ait eserleri kronolojik dizenle 6 adet teshir salonunda 
            sunulmaktadır. İyi bir şekilde koruma altında dikkatle saklanan bu 
            eserlerin çoğu bölgede yapılan kazılardan çıkarılmıstır. 
            Niğde Müzesi bölgenin tarihsel varsıllığını anlamak yönünden 
            görülmeye değer özelliktedir. 
             
            "İlk katmanda belli bir plan vardır. Konutlar, taştan temeller 
            üzerinde ağaçla kapatılmış, kamış ve çamur sıvanarak örtülmüş, düz 
            damlı, kare, dikdörtgen ya da yamuk biçimindedir. 3x5 m. boyutunda, 
            2-3 odalıdır. Konutun duvarları 45-90 cm. genişliğinde taç ve çamur 
            harçla örülmüştür. Çeşitli yükseklikte nişler bulunmaktadır. İç 
            yüzeyleri sivalıdır. Tabanları sıkıştırılmış topraktır. Kapı 
            sövelerinin arası 90-120 cm. genişliktedir. Konutlara dışardan bir 
            basamakla inilerek girilir. Odalarda depo olarak ayrılan yerler 
            vardır. Hemen her odada taşla örülen kare ve dikdörtgen biçimli, 
            içleri düzgün sıvalı sekiler ve odanın ortasında 10-15 cm. yüksekte 
            lsınma amacıyla kullanılan ateş yerleri bulunur. 1,5 m. çapında, 
            üstü kubbe şeklinde örtülü, tabanı çanak kırıklarıyla kaplı, 
            doğusuna yapılmış duvarla meydandan ayrışmış, önü taç döşeli fırında, 
            bakır işleminin yapıldığı küçük parçalar ele geçen buluntular 
            arasıdadır. 
             
            "Köşk Höyük insanlarının en gök ürettikleri üzerinde insan ve hayvan 
            motifleri olan erzak küpleri, meyvelikler, dörtgen kutular, 15-20 
            cm. çapında kaselerdir. Bunlar ikinci ve diğer katmanlarda yeme, 
            içme gibi işlevlerde kullanılmışlardır. Çoğu eldi 
            şekillendirilmiştir. Renkleri kırmızı, devetüyü, gri ve siyahtır 
            Ayrıca kulplu gömlekler, vazolar, mama kaplan kabartma, boya çizgi 
            gibi değişik tekniklerle bezenmişlerdir. 
             
            "2. ve 3. katlarda kullanılan çanak gömleklere yerel gömlekçiler 
            çevrelerinde görüp kutsal saydıkları canlı varlıkları zevkle 
            işlemişlerdir. Bunların göğü tanrı ve Tanrıçayı betimleyen insan 
            figürleri ile yılan, kuş, kurbağa, kaplumbağa, koç, koyun, keçi, 
            inek, boğa, leopar gibi hayvan türleri. Dışa çekik ağız kenarlı, 
            yumurtaya benzer vazoların üstündeki dalgalı, geometrik çizgilerden 
            oluşan seramikler Köşk Höyük'e dışardan gelmiştir. 2. ve 3. katlarda 
            kullanılan" kaplardan, çoğunlukla gri renkte, geomet¬rik desenli, 
            dolgu bezemeli olanlar yerel çömlekçiler tarafından yapılmıştır. , 
             
            "Köşk Höyük'te İÖ 6. binin son çeyreğinden 5. binin başlarına değin 
            Geç Neolitik çağdan Kalkolitik çağa geçim sürecinde ele geçen tüm 
            kalıntılar Anadolu uygarlığına gök değerli katkılar sağlamıştır." 
             
            Çoğu pişmiş topraktan ve alçı taşında yapılmış, Tanrıça Kybele Lyinn 
            E. Roller'in "Ana Tanrıça'nın Izinde" adlı yapıtında yazdığına göre 
            Antik Tyana yörelerini etkilemiştir. 
             
            Phryglerin Kybele, Geç Hititlerin Kubala dedikleri Ana Tanrıçayı 
            Helenler ve Romalılar biçimsel yönden değiştirmişler, onun için 
            mabetler yaptırmışlar, adaklarıyla ondan dertlerine deva aramışlar, 
            günahlarının bağışlamasını istemişlerdir. Kybe¬le'ye Bereket ve 
            Bolluk Tanrıçası olarak saygı göstermişlerr, hizmetine kadın 
            rahipler vermişlerdır. 
             
            Konya'nin 40 km. güneyindeki ÇatalHöyük, Burdur Hacilar'da bu-lunan 
            Tanrıçalardan oturmus olanlar bağdaş kurmuş, ağırlıklarını bir 
            tarafa vermiş durumdadırlar. Kalça üstünde geniş bir bant olarak 
            gövdeyi saran kısa bir etek, belinde kuşak, başında sivri uçlu 
            başlık vardır. Dolgun yüz, badem biçiminde çekik, parlak gözler, 
            küçük burun ve ağız, geniş alın, sarkık göğüs ortak özellikleridir. 
            Gerek Tanrıçalar, gerekse tanrıların, aşı boyası (okr) ile saçı, 
            sakalı, başlığı, giysileri siyah ve kreme boyanmıştır. Elinde kıvrık 
            bir asa tutmaktadır. Isveçli yazar Erich von Daniken'e göre, genelde 
            Tanrıça heykellerinin karınları üçüz doguracakmışçasına şiş, buna 
            karşılık kalçaları hemen hiç yok gibidir. Gövdelerinin alt kısmı hiç 
            kullanılmıyormuş gibi yağlı. Baldırları belli belirsiz. ayaklan 
            şişkincedir. 
             
            Eski çağlarda Anadolu halkının Kybele- Kubala, Yunanlıların Meter ve 
            Romalıların Magna Mater dedikleri Ana Tanrıça insanların yaşamlarını 
            biçimlendirmede etkili olmuştur. 
             
            Suyun çıktığı Köşk Havuz'da Jüpiter Mabedi'nin olduğu yerin 
            üzerindeki Köşk Tepe'de kazılan yerler, yazık ki şimdi erozyon 
            tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunun için zaman geçirmeden kesin 
            gerekli önlemler alınmalı ve yarim durumdaki kazı işlevi zamana 
            bırakılmadan tamamlanmalıdır. 
             
            Tuana'da, salt Köşk Höyük'te değil, Bahçeli'nin Iftiyan, Peldaaci, 
            Adıyaman ile Havuzlu, Gökbez köylerinde de kazılara başlanmalıdır. 
            Buralardan da Niğde ve çevresinin tarihini aydınlatacak kalıntılar, 
            değerli yapıtlar çıkarılacağına inanıyoruz... 
             
            Bu konuda, Tuana yöresi Kemer hisar’da İtalyanların başlattığı 
            kazıyla ilgili bir haber 16 Şubat 2002 tarihli Cumhuriyet 
            gazetesinin son sayfasında "Kemerhisar Işığa Kavuşuyor" başlığı 
            altında yayınlandı: 
             
            "Kemerhisar Beldesi'ndeki antik kentin Haziran ayında başlatılacak 
            çalışmalarla tamamen gün yüzüne çıkanlması planlanıyor. 
            Kleopatra'nın süt banyosu yaptığı Roma Havuzu'nun da içinde 
            bulunduğu tarihi belde Orta Anadolu'nun Efes'i olmaya aday 
            gösteriliyor." 
             
            İtalyan Podova Universitesi ile Klasik Doğu Uygarlıkları Araştırma 
            Merkezi'nden bilim adamları (Prof. Dr. Guido, Altı kişilik teknik 
            ekip ve işçiler) Temmuz, Ağustos aylarında beldede kamulaştırılan 
            yerlerde araştırmaya başlamış, Roma Hamamı'nı ortaya çıkarmışlardır. 
             
            2004 yılında yapılan kazı çalışmalarında kazı ekip başkanı, "Hamam 
            Arahgi" (hamamdan çıkmadan önce dinlenilecek yer) üzerinde 
            çalışıldığı söylemiştir:
            "İÖ 30 - İS 395 yıllarını kapsayan Roma döneminde Tyana yoğun 
            yapılaşma ile tarihinin en önemli konumlarından birini yaşamıştır. 
            Antik kent, saraylarla, tapınaklarla, su kemerleriyle ve yerleşim 
            birimleriyle oldukça büyük bir kent konumuna gelmiştir. Özellikle su 
            kemerleri yüzyıllar öncesinin tarihine ışık tutan, somut belgeler 
            olarak zamana direnen, tarihsel kimliğini yitirmeden dimdik ayakta 
            kalabilen anıt yapıtlardır. Bundan başka antik kentin donanımını 
            kanıtlayan yüksek kabartma tekniğinde yapılmış çeşitli kalıntılar 
            elde edilmiştir. Bu dönemde Tuana iki kez Güney Kapadokya 
            Krallıgı'nın başkenti olmuştur. 
             
            Yine bu devirde Bahçeli'de yapılan 23xööx2.5 m. boyutundaki Köşk 
            Havuz'un Türkiye’de bir başka örneği bulunmamaktadır. 
             
            "şu anda Kemerhisar'da sürdürülen kazı çalışmaları Tyana Antik 
            Kenti'nin bütünlüğü açısından önemlidir. Yapılan çalışmalar 
            sonucunda yörede (Tuana) 30 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 
            tic, yıldan bu yana süren kazıda seramik ve küp parçaları, Küçük 
            amfora, parfüm şişeleri, parçalar halinde leğen, korozyona uğramış 
            Roma paraları, 4 adet cam boncuk kolye ve kandil çıkartılmıştır." 
             
            Kazı Başkanı amaçlarının; "Toroslardan onceki son durak merkezi olan, 
            Avrupa'dan başlayarak İstanbul üzerinden Kudüs'e uzanan yolda, 
            başşehir konumunda bulunan Tyana Antik Kenti'nin geçmişine, yörenin 
            tarihine ışık tutacak buluntular elde etmek, buraların önemini 
            belirtmek, turizm yönünden kalkındırmak, kaybolan kültürel 
            varlıkları ortaya çıkarmak..." olduğunu belirtmiş ve "4. yüzyılda 
            Kapadokya'ya başkentlik yaptığına ilişkin bulgulara ulaştıklarını..." 
            anlatmıştır. Niğde Haber gazetesindeki bu haberin devamında, kazı 
            başkanının "Hamamda geçen yıl yaptıkları kazılarda Türklerin hamam 
            kültürünü Romalılardan aldığını ortaya çıkardıklarını..." be-yan 
            ettiği duyuruluyor. Acaba bu savı kanıtlayan belgeler mi 
            bulmuşlardır? Ben, Tuana (Tuwanuwa)-Tyana hakkında bilgi veren 
            Kaynakça’da yazılı 40'a yakın yapıt, bir o kadar da makale ve yazı 
            okudum. Batı Anadolu'da Karia devletine ait 50 kadar antik kenti tek 
            tek gezip dolaştım: Aphrodisias'ta Hadrian Hamamları, ayrıca 
            Labranda, Alinda, Nysa, Kaunos, Heraklia, Hierapolis'te de 
            hamamların bulunduğunu gördüm, buralarla ilgili broşür ve yapıtları 
            okudum. Hiçbirinde Türkler'in hamam kültürünü Romalılardan 
            öğrendiklerine ait bir kayıta rastlamadığı. 
             
            İtalyan kazıcıları İtalya’da Borgoricca Kasabası ile Kemer-hisar 
            Kasabası arasında "kardeş. kent" ilişkisini gerçekleştirmişlerdir. 
            En önemlisi kendileri gelecek yıl yazacakları kitabın İlk cildini 
            bastıracaklarını söylemeleridir. Bu yapıtı merakla bekliyoruz... 
             
            İnşallah onların bu gelişmeleri kesintisiz sürdürülür de kemerlerin 
            üzerinden getirilen suyun akıtıldığı hamamdan başka konaklama 
            yerleri ile birlikte birçok kabartma resimli taşlar, en önemlisi 
            yazıtlar bulunur; Köşk Havuz'da olduğu bildirilen Zeus Tapınağı’na 
            onlara kazı yaptıkları yerlerde rastlanır... 
             
            Helen, Roma, Bizans dönemleri ve daha onceki dönemlerle ilgili pek 
            gök yapıtlar ortaya çıkarttırılır; beklenenler gerçekleşir, Sonuç 
            umulandan daha iyi olur... 
             
            Bizce Kemerhisar'da sürdürülen kazının başarılı olması için tarihte 
            yıkımlara uğrayan antik kent tümü ile boşaltılmak, yer-leşim yeri 
            güneybatıya taşınmalı, eski başkenti kapsayan toprak katmanlar 
            olabildiğince derin, dikkatle kazılmalıdır. 
            Böylece Neolitik cağdan başlayan Tuana yöresinin tarihsel 
            varsıllığına değerli katkılar sağlanmış olur.sb 
              
             
             
            Tuana Çevresinde Kazi Yapilmasi Gereken Yerler 
             
            Bunların en başımda, Peldaaci (pelit ağacı), Kalaygol, Adıyaman, 
            Iftiyan Tümülüsü (ucunun Bor'a kadar uzandığı söylenen Iftiyan 7 
            Odalar mağarası yeraltı kenti), Sağmanlı Havuzlu, Gökbez köyünden 
            geçen tarihi İpek Yolu ve çevresi gelir. 
            Köşk Höyük'ün ve Bahçeli Beldesi'nin 4 - 5 km. kadar doğusundaki 
            kaynak suların ve korunmak için doğal kaya mağaralarının bulunduğu 
            Peldaaci ve Adıyaman'da kazı işine bir an önce girişilmelidir. 
            Buralarda yapılacak kazılar gerçekten önemlidir; çünkü, bu konuda 
            benim dikkate değer gördüğüm şöyle bir gözlemim vardır: 
             
            1957 yılı Ağustos ayında iki Alınan arkeolog arabalarıyla 
            Almanya'dan kalkıp Niğde'ye geliyor, Bahçeli köyünde Peldaacı’nın 
            yerini gösterecek bir kılavuz arıyorlar. Beden Eğitimi Öğretmeni K. 
            Kıpar o köylü olduğum için beni önermiş. Birlikte arabalarıyla önce 
            Bahçeliye, sonra kağnı yollarından geçerek Peldaaci'na gittik. 
            Arkeologlar oraya varınca İlk önce doldurulmuş dere yatağındaki 
            Direktaş'i incelediler. (Onlar gittikten sonra köylüler, antik kent 
            Peldaaci'yi simgeleyen Direktaş'ı, dibinde hazine bulacağız diye, 
            parça parça etmişler, şimdi yerinde yeller esiyor). Sonra, 
            Peldaacı’nın doğusunda yarısına kadar su taşkınlarıyla dolmuş, 
            nerdeyse üstü kapanmış, yeraltı tünelini bulup içinden yürüdüler. 
             Yüksekçe bir yere çıkarak oradaki yerleşim alanının savununa amaçlı 
            çevre duvar (sur) kalıntıları belirgin şekilde görüp ellerindeki 
            haritaya (plana) işaretlediler.  
             
            Buranın uzaktan, yakından, çeşitli yerlerden fotoğraflarını geçtiler. 
            Kendi aralarında, bu konuda epeyce konuştular. Golü oluşturan kaynak 
            suyun başına vardılar. Sonra birlikte Bahçeliye döndük ve buradan 
            bitişiğimizdeki Kemerhisar’ca gittik. Su kemerlerini gösterdim. 
            Benzerlerinin Roma'da, Anadolu'nun başka yerlerinde de bulunduğunu 
            anlattılar. Onların dikkatlerini daha çok bazı evlerin kapı ve 
            duvarlarına konmuş kabartma yazı ve resimli taşlar çekti. Bunlardan 
            birçoğunun Bahçeli ve Kemerhisar İlkokullarının bahçelerine denksele 
            atıldığını gördük. Üzerinde kabartma yazı ve resim bulunan mermer 
            taşları incelediler, bazılarının fotoğraflarını çektiler ve kara 
            kalemle kopyalarını gizdiler. O gece köyde benim konuğum oldular. 
            Ertesi günü beni Niğde'ye bırakıp Nevşehir, Kayseri üzerinden 
            Ankara'ya, oradan Boğazköy’e gideceklerini söyleyerek ayrıldılar. 
             
            Şimdi düşünüyorum da benim hemşerim köylüler bağda, bahçede bel 
            kürekle çalışırken ve tarlada çift sürerken tesadüfen buldukları 
            küpleri, mezarları, mezarların içinden çıkardıkları eserleri (Talip'in 
            Azize’nin -Azize Teyzemin oğlu Boz Abdulla'nın yaptığı gibi) yok 
            etmeselerdi... Peldaacı’ndan, Adıyaman'dan, Kalaygöl’den 
            getirdikleri yontulu taşları sokak kapkapılarının çevresinde yapı 
            taşları olarak kullanmasalardı... Bunlar, Köşk Höyük'ten çıkanlarla 
            çıkarılacak olanlar ve Niğde Müzesi'nde bulunanlar, Konya'ya taşman 
            kemer taşları, şurada, burada ele geçenler ve bundan sonra elde 
            edileceklerin tamamı beldede yapılacak bir müzede saklansaydı, 
            turistik yon-den beldemiz için ne kadar iyi, ne kadar yararlı olurdu... 
            Zaman gelir, belki Niğde Müzesi'nde bulunan Eros Heykeli, George 
            Kabartması, Herakles Heykeli, Kethaur ile vahşi hayvanların 
            mücadelesini betimleyen friz parçası, Zeus, Poseidon kabartmaları, 
            sikkeler, üç altın yüzük ile Köşk'teki İlk kazıda bulunan Altın 
            yılan Kapadokya'nın Efesi olması arzu edilen Tuana - Tyana da 
            yapılacak müzede sergilenir. Bundan sonra yapılacak kazılardan 
            çıkacak yapıtlarla bu müze kuşkusuz daha gök varsıllaşır... 
            Tuana-Tyana'nın tarihsel ve turizm yönünden değerine büyük katkı 
            sağlanır.sb 
		
			  
		  
		   |