|
Tuana (Tuwana),
Tyana, Kemerhisar, Bahçeli
Tuana (pdf)
Hitit Doneminde Tuana - Tyana
Küçük Asya'da Hitit dönemini anlatmadan önce Taş Devri'nden yazının
icadına değin (Gordion Childe'ın "Tarihte Neler Oldu" ve Prof. Dr.
Ekrem Memiş'in "Eskiçağ Türkiye Tarihi" ile Ahmet Ünal'ın "Hititler
Devrinde Anadolu" ve J.G. Macçueen ile Birgit Brandau'nun "Hititler"
adlı yapıtlarında ve Prof. Arkeolog Aliye Öztan'ın "Tuba-Ar'da Köşk
Höyük Anadolu Arkeolojisine Yeni Katkılar" adlı incelemesinde
değinilen) önemli noktalara bir göz atalım:
Neolitik çağda, Yakın Asya'da insanlar akrabalık ilişkisine dayanan
küçük gruplar, "klan"lar halinde yaşıyorlardı. Sonra yabansıl koyun,
keçi, sığır avcılığından çıkarak hayvan beslemeye, bitki
yetiştirmeye ve çiftçilikle uğraşmaya başladılar.
Güneşe, aya, yıldızlara, ağaca tapıyorlardı.
Anadolu'da Hititlerden önce Hint-Avrupalı kavimler oturmaktaydılar.
10 8500 yıllarında yerleşik hayata geçerek ciftçilikle uğraşmaya
başladılar {Hititler Devrinde Anadolu-Ahmet Ünal, s.21).
Sonra Anadolu'da Hattilerin, Hurilerin ve Luvilerdin yaşadıkları
anlaşılıyor.
İÖ 5 - 4 binli yıllılarda bilenmiş, taştan baltalar, ok uçları,
pişirilmemiş balçıktan, kilden küçük heykelcikler yapıyorlar;
topraktan, taştan, tahtadan kaplar kullanıyorlar. Hayvan
kabuklarından ve dişlerinden süs eşyaları elde ediyorlar. Savunma
hendekleri kazıp yerleşim alanları surla çeviriyor, ekim için
toprağı çapa ile hazırlıyor, ocakta ekmek pişirmeyi deniyorlar.
Ölenleri toprak küp, taştan sandık içine koyuyor; bunlardan
bazılarının üstünü yassı taslarla kapatarak içinde insan kemikleri
bulunan dolmen odacıklar yapıyorlar.
Bor ilçesi Bahçeli Beldesi'ndeki Köşk Höyük'te evlerin tabanlarına
gömülü Geç Neolitik gaga ait 66 mezar bulunuyor. Mezar yeri olarak
genelde oda köşeleri, duvar dipleri tercih ediliyor. Buralara bazen
yetişkinler bebeklerle birlikte gömülüyorlar. Yanlarına kaplar
içinde tanrı figürleri, mühür, takı gibi kişisel eşyalar bırakılıyor.
Köşk Höyük kazılarında kille şekillendirilmiş, aşı boyasıyla
boyanmış parçalanmış, olarak 5 kafatası çıkartılıyor. içlerinden
birinin genç bir kadına ait olduğu belirleniyor. Göz yuvasını
kapatan kısım iri badem şeklinde, göz kapakları kabartı halinde olup
gözbebeğinin yerine siyah bir taş yerleştiriliyor. Kulak kepçesi
hafif dönük, burun kanat ve delikleri gerçekçi bir biçimde
şekillendiriliyor. Bienert'in gözlemlerinde değindiği gibi bu
kafataslarının kil kaplama ile yüz ve boyun kısımları
belirginleştiriliyor, diğer yerler kil kaplanarak tamamlanıyor.
Bu çağın insanları, aradan zaman geçtikçe madenleri ateşte eriterek
bakır, bakırı kalayla karıştırıp tunç, ardından demiri buluyor,
birçok gereksinimlerini madenlerden yapmaya çalışıyorlar.
İÖ 3200 yıllarında Mezopotamya'da "çiviyazısı", Mısır’da "resimyazı"
(Hiyeroglif) kullanılıyor. Takvimi, ağırlık, uzunluk ölçülerini,
matematiği, geometri kurallarını başarıyla uyguluyorlar. Tekerleği
icat ediyor, tahılları küplere dolduruyorlar. Ruhun ölümsüzlüğüne
inandıklarından toplanan ürünlerin bir kısmını ve süs esyalarını
mezarda ölünün yanına koyuyorlar. Ekmek yapmakta el değirmeninden
yararlanıyorlar. Vergilendirme ve servet birikimi ile ilgili yasalar
yapıyorlar. Toros Dağları'nı aşıp Mezopotamya'ya giden ve
Mezopotamya'dan gelen yollar üzerinde, fazla hacimli olmayan Altın,
gümüş gibi lüks malları, tiftik, yapağı gibi maddeleri eşek ve katır
sırtında taşıyor; karşılığında yünlü kumaş ve hazır giysiler alarak
kervan ticaretini düzenli bir şekilde yürütüyorlar. Hititler onların
yazılarını, matematik kurallarını, Hammurabi yasalarını, bazı
sayrılıkların sağaltım yollarım, mimari biçemlerini bu kanalla
öğreniyorlar.
Gordion Childe'ın yazdığı gibi böylece "Küçük Asya'da gelişen
düşünce ve buluşlar insanlığın ortak deneyim havuzuna akıyor."
İÖ 2350'de bir yandan Akadlar Anadolu'dan aldıkları ganimetlerle
dönerken, öte yandan ticarette ileri giden, 1200 yıllarında alfabeyi
bulan Fenikeliler Kıbrıs ve Küçük Asya'nın Ege ve Karadeniz
kıyılarını ele geçiriyorlar. Daha sonra Phrygialılar Anadolu'nun
ortalarına doğru ilerliyorlar. (Midas adının geçtiği şimdi Paris'te
bir müzede bulunan Phryg yazıtı Tyana 'da ele geçmiştir).
Lidya Devleti'nde Kral Krezüs zamanında sikke kullanılmaya bağlıyor,
böylece ticaret kolaylaşıyor.
Birgit Brandau'ya göre, İÖ 3 bin yıllarında Hatti ülkesine gelen göç
dalgaları Kalkolitik donemin insanlarıyla karışıyor. Bu nedenle "Hititlerin
Hatti soyundan geldikleri söyleniyor."
İÖ 19. yüzyılın ortalarında Hattiler parçalandıktan sonra Anadolu'da
Hitit donemi başlıyor. Öncü Hititler, önce Kızılırmak'ın kıvrımına,
daha sonra tüm Anadolu'ya yerleşiyorlar. Hititlerin İlk kral Anitta,
Hattuşa’yı ele geçirip başkent yapınca kültür ve ticaret gelişiyor.
Hititler, Küçük Asya'da bakırla kalay karışımı tunç madenini
kullanıyorlar. Bakir kalay alaşımı eşyalar yapıyor, maden
ocaklarından kurşun, Tuana çevresinde Gültepe’den gümüş çıkarıyorlar.
Kastamonu'nun Devrakani ilgesine bagli Kinik Koyünde yapılan kazıda,
Hititlere ait maden işleme atolyesi bulunuyor. Burada kazi yapan
Prof. Dr. Aykut Cmaroglu'nun bildırdigine göre, Hititler madenlerini
Bogazkoy'den daha gok Kinik'tan elde ediyorlar.
Hititler savaşgilarim silahlarla donatiyorlar: Savaşgilar migfer,
kalkan, bronz zirh, balta, kama, hanger, ok - yay uzun mizraklar,
kargilar, egri palalar, düz kiliglar, testereler kullaniyorlar. (Istegi
üzerine Misir'da Firavun'a demirden yapilmis, ornek bir kilig
veriliyor, Firavun da karsilik olarak altm kutu, ilag ve yapi
ustalari gonderiyor). Hititlerde kral savaşa katiliyor, hizli ve
manevra yetenegi olan iki tekerlekli savaş arabalan, piyadeler,
saray muhafizlari saldıri düzenine göre savaşiyor, şaşirtma taktigi
kullanip gece baskinlan yapilryor.
Hititler'in zamanında kaleler kesme kare, dikdortgen büyük blok
taşlardan gift duvarla orüluyor. Bu nedenle kentlerin surlannin,
mazgallarmin sağlam olduklan gorülüyor. Igine su kuyulari, sarnig,
erzak küpleri, düşmani şaşirtan tüneller yapiliyor.
Onlar büyük krala "güneşim" diyorlar. Kendilerine bagli kralliklann
üye olarak katildiklari soylular meclisi (Panku) ile kralice (Tavananna)
ybnetime katiliyor. Zaferde kazanilan topraklar krahn oluyor,
ganimetler savaşanlar arasmda dagitilryor. Ele geçen işe yarar
insanlar kole olarak sahibinin mail sayıliyor.
Hattuga'da Hitit ülkesinin durumunu anlatan 25 bin tablet bulunuyor.
Buradaki insanlarm yapisal gorünumlerini bu tabletlerden ogreniyoruz:
Sanşin, mavi gozlü, kısa kollu, kısa boylu, koşeli yüzlü, gikik
yanakli, kartal burünlüdurlar. Kadınlan ozgürdur. Anadolu'nun sert
iklim koşullanna göre giyimleri vardır: Mantolari uzun, pabuglari
kivrik, başhklari yüksektir. Devlet yonetiminde görev alabilir,
erkekler gibi savaşa katilabilirler. O yıllarda başkent Hattuşa'nın
nufusu 30 bin, tüm nüfus ise 1,5 milyon kadardır.
Hititler Luvi dilineyakin bir dil olan "Hititge" konuşuyorlar.
Sozcük hazineleri smirlidır, birkag yüzü gegmez. önce Civi yazisim
sonra "Hiyeroglif Hititgesi" ni kullaniyorlar.
Hititler'de ekmek geşitleri, üzüm, şarapgilik, bal, süt ürunleri bol;
elma, erik, kayisi, armut, incir, nar, hurma, zeytin gok yetişiyor.
Zeytinyagi çıkanyor, tatli su balikgiligmdan yararlamyorlar.
Bunlarin degerleri gtimus, karşıligi olarak devlet tarafmdan
belirleniyor. Esirler giftgilik islerinde kullaniliyor.Kaldinlan
tahil devlet depolarinda saklamyor. Onlarda en pahah malm giysi
oldugu biliniyor. Hititlerde yonetim Krai Telepuni Fermaniyla babadan ogula gegiyor.
Ogul yoksa birinci derecede evlenen prensesin kocasi kral oluyor.
Panku denilen meclisin karanyla anlaşmazliklar gozulüyor. Hititlerde
adaletli, iyi bir hukuk duzeninin oldugu anlaşihyor. Bu bakimdan,
Hititlerin kendilerinden sonra gelen Yunan ve Romalilardan daha
ileri bir yaşam bic,imini benimse-miş olduklan gorüluyor.
Zaptettikleri yerlerin dillerine ve inang-larma dokunınuyor,
hoşgorulu davraniyorlar. Uyguladıklan yasalara bağlı kalarak bariş
icmde yaşamayi amag ediniyorlar. Omegin, olum cezasi kaldinhp
karşıligmda tazminat almiyor. Kadınlara eşit davramhyor. Kaderci
olmayan tanrı inanişma göre hareket ediyorlar...
Keşke Hititlerin bu ozellikleri hic degişmeden bugünlere dek
surebilmiş olsaydi... Hititler gok, güneş, ay, deniz, gece, gündüz, hava ve firtina,
bereket, aşk, dilek tanrılarma inaniyorlar. Yalniz tanrılan
kizdırmamak gerekiyor. Çünkü kral ve insanlar tanrılardan destek
aliyorlar. Bunlardan başka önemli, onemsiz veba, geyik tanrılan gibi
buyücüler de dinsel yönden etkili oluyorlar. Tannlarm bulunduklan
yere gece-gündviz hizmet veren rahipler bakiyorlar.
Hititlerde temizlenıneden tanrıya dilekte bulunulmuyor. Tanrılan
hoşnut etmek icin onlara değerli ürünler sunuluyor. Adak töreninin
ardmdan "kutsal pmar"lann basinda şölenler yapiliyor: Savaş oyunlari,
spor gosterileri, Çalgilarm eşliçinde gegitler izleniyor. Insanlar
takilar takip, sivi igecekler için gaga agizli testiler
kullaniyorlar.
Hititlerin yaşam felsefesini tarihini J.G.MacÇueen'den okuyalim:
"Hititler'de zorlamasiz sade anlatim yetenegi dikkat geker. Yaşamm
olümle, olümün yaşamla bagini vurgular. Insanoglu olümludur,
insanoglu günahkardır. Kişinin kendisi masum olsa bile, babasmm
günahlan ona düşer, hastahk ve sefalet geker, yürek acısı
dindirilemez. Ancak kişi tanrıdan merhamet dilerse tanrı onu dinler,
çünkü tanrı merhametlidir. Kötü zamanların kurtuluş ümididir. Tıpkı
kuşların sığınmaları için yuvalarına uçmaları ve yuvalarının da
onlara kucak açmaları gibi, insanlar da tanrıyı ararlar ve ona
sığınırlar. Yazgıya inanmışlardır. Kadercidirler.
"Hititliler başta Güneş Tanrısı olmak üzere tanrılara şöyle
yakarırlar:
"Dolunay gibi üzerimde parılda. Gökyüzündeki güneş gibi üzerimde
ışılda! Boyunduruktaki bir çift öküz gibi bana katil! Gerçek bir
tanrının yapacağı gibi yanında yürü..."
Hititliye düşman topraklarına acıları aktarmayı bile tanrı
önermektedir.
Hititler zamanında Anadolu, önemli hammadde kaynaklarıyla, her
türden ürünleriyle, içinde aslanlar, geyikler, gösterişli atlar,
boğalar dolaşan varsıl bir ülke görünümünü sürdürmektedir.
İÖ 1650 yılında 1. Hattuşili Tuana’ya sınırları içine katınca
Hititlerin ticareti daha çok gelişir. Sonra güneye inip Alalah’ı (Halep)
alır ama, oğulları ve kızı ihanet edince o da yerine torunu
Murşili'yi atar. Murşili dedesinin yarim bıraktığı savaşları kazanır.
Babil'e baskın yaparak Hammurabi Hanedanhgina son verir (1531).
Hititler bununla uluslararası alanda güçlerini kanıtlamış. olurlar.
Murgili eniştesi tarafından öldürülünce Hititlerde çözülme başlar.
Bulunan kitabelerden anlaşıldığını göre, bundan sonra Gordion,
Kapadokya Mazaka (Kayseri), Tuana ve çevresi Phryglerin eline geçer.
Bu arada Hititlerin kuzey komşuları Kaşkalar başlarına sürekli bela
olmuşlardır; sık sık saldırarak yağmacılık yapmışlardır.
İÖ 1395'te Hititlerin başına geçen Suppiluliuma (kimi tarihlerde
1380, 1370-1345) Kaşkalilan yenerek Hitit İmparatorluğunu yeniden
güçlendirir. Suriye'yi alır. Güneydeki "Aşağı Ülke-"ye oğlu Zida'yi
gönderip Tuana’ya Hititlerin 2. başkenti yapar. (Başka bir kaynakta
ise Zida'yi Yukarı Ülke'nin komutanlığı, Aşağı Ülke'nin yönetimini
de Hannuziye verir).
Babil kralının kızıyla evlenen Suppiluliuma'ya Misir kraliçesi bir
mektup yazarak oğullarından birini gönderirse, onunla evleneceğini
bildirir. Hitit Kralı Mısır’a gönderdiği oğlunun yolda öldürüldüğünü
duyunca gök kızar, ardından Mısır’a girer. Oradan çokça ganimetlerle
döner.
Suppiluliuma vebadan ölünce yerine genç oğlu Murşili geçer. 30 yıl
ülkeyi yönetir. Kuzeyde Kaşkalar, batıda Ege kıyılarındaki
devletleri, güneyde Suriye topraklarıyla doğuda Fırat’a kadar olan
yerleri ve geniş bakir kaynağı olduğu bilinen Rodos'u egemenliği
altına alır. Bu sırada ülkede veba salgını devam etmekte, insanlar
ve hayvanlar kırılmaktadır. Babil asilli üvey annesi Tavananna ile
kralın arasında sorunlar çıkar.
Kadeş Savaşı’ndan az önce (10 1285'te) Ü. Muvatalli baş-kenti
Tarhuntaşşa'ya - Tuana'ya taşır. Devlete ait toplantılarla dini
işleri burada yürütür. Bazı rahipler yeni başkente gelmezler ama,
bağlılık andı içerler. Eski başkent iyice ıssızlaşmıştır. Bu arada
deprem olmuş, birçok yerler yıkılmıştır.
Suriye'nin paylaşılması Hititlilerle Mısırlılar arasında sürekli
sorun olmuştur.
1280'de Tuana'da kral bulunan Hattuşili kardeşi Muvatalli ile
aralarının gergin olmasına karşın Mısır’la (Bazı kaynaklarda 1259,
1274, 1284) Kardeş’te yapılan savaşa katılır. Bu savaşta Lukkalar ve
Halpa (Halep) Kralligi Hititler'e yardim eder. (Misir ile Hititler
arasında tampon bir devlet olan küçük Amarru devleti ise Hitit
devletine ihanet etmiştir).
Misir Kralı II. Ramses 3500 savaş arabası, 37 bin piyade ile
Kadeş'in 10 km. güneyinde dağlık bölgede karargah kurmuştur. Oradan
Kadeş'in kuzey doğusunda bir yere gelmiş, savaşmak için hantal ve
korkak dediği Hititler'i beklemeye başlamıştır. Kadeş'in doğusunda
pusuya yatan Muvatalli bin savaş arabasıyla düşmanı tuzağa düşürerek
çember içine alır. (Bu savaş arabaları üç kişilikti: Biri sürücü,
biri mızrak, balta, kılıç kullanan, başında madeni miğfer bulunan
savaşçı, diğeri de elinde kalkanı olan koruyucudur). Savaşta Misir
ordusu bozguna uğratılır. Ardından yağma başlar. Hititler
ellerindeki hazır avı bırakmış, düşmanın geri çekilmesine göz
yummuşlardır. Ramses yeniden savaşmak için bu fırsatı kaçırmaz.
Kardeş’i ele geçiren Hititler güneyde yedekleriyle birlikte gelen
Misir ordusuna yenilirler. Sonunda Hattusili ile Ramses arasında
anlaşma yapılır (1270). Anlaşmanın bir sureti gümüş, tablet üzerine
Hiyeroglif, bir sureti de bir tablete Akadça yazılır: (gümüş.
tabletin Tuana çevresi Gültepe'de yapılması uygarlık yönünden
Hititlerin ne kadar ilerde olduğunu kanıtlamaktadır). Mısır ülkesi
ile Hitit ülkesi sonsuza kadar barış ve kardeşlik içinde, duşmanlık
çıkarmadan, saldırmadan birbirlerine yardim ederek yaşarlar.... (Hitit
kraliçesinin de imzası olan tarihteki bu İlk anlaşma simdi
Amerika'da Birleşmiş Milletler binasının duvarındadır).
Hititler bundan sonra kuzeyde Kafkalarla da ayrıca bir anlaşma
yaparlar.
Savaşta yaralanıp ölen Hattuşili'nin yerine geçen Muvatalli Tuana 'ya
kral olarak yeğeni Kurunta'yı atar. Kralla Kurunta arasında Çivi
yazısıyla tunç tablete yazılmış anlaşma Boğazköy'de bulunmuştur.
Tuthalia 1215'te ölünce yerine Ü. Suppiluliuma geger. Imparatorlukta
sürüp gelen açlığa çareler aramaya başlar. Bu sırada Tuana (Tarhuntaşşa)
Kralı Kurunta Hattuşa'dan tümüyle ayrılıp kendi sınırlarını
genişletmeye girişir.
İÖ 1186'larda (başka bir kaynakta 1200 tarihlerinde) isyan, saltanat
kavgaları, karışıklığın, yağmacılığın hüküm sürdüğü, bir yandan
Asurlulara yenilen, onların baskısı Altında kalan Hitit ülkesine
Trak kökenli Ege ve Akdeniz ada halkları (Turşalar, Lukkalar,
Danunalar, Şardana ve Şekeleşler) ve kuzeyden Kaşkalar saldırırlar.
Bu yağmacı, çapulcu akıncılar Kizuvatna'ya, Arzava'ya, Kargamiş'a,
Kıbrıs’a ve Mısır’a kadar olan her yere dağılırlar. Misir
kaynaklarına göre ise "Deniz Kavimleri" Baçtık bölgesinden gelip
Akdeniz'de Sicilya, Sardunya'dan geçerek kadın ve çocukları, gemi ve
kağnılarıyla Anadolu kıyılarından içerlere doğru ilerlemişler,
burada tunç çağını yaşayan devletleri çökertmişlerdir. Belki de
gelenler yaşamak için daha rahat yurtlar aramaktaydılar. Böylece
Yakındoğu’da 250 yıl hüküm süren ve bir süper devlet olan Hitit
imparatorluğu yıkılır. (Bir başka kaynağa göre de Hitit
İmparatorluğu taht kavgaları ve halkın efendilerine kızıp açtıkları
iç savaşlarla çökmüş ve dört bir yana dağılmıştır. Sınıflar arasında
ipler kopmuştur). Daha sonra Phrygler denizden gelerek Hititleri
perişan eden bu barbar kavimleri Toros'ların ötesine dek sürerler.
Ardından Geç Hitit İmparatorluğu kurulur. Bunlar güneye doğru
yayılarak smuiarmisınırlarını genişletir, kültürlerini Hititlerin
mirasçısı olarak Kargamiş'a kadar olan bölgelerde sürdürürler...
İÖ 1186 yılında Hitit Çivi yazısıyla yazılmış, yeni bir tableti
okuyan Hititolog Ahmet Ünal, Aşağı Ülke Hitit Krallığı’na ait
değerli bilgiler vermiştir: "Hititler Devrinde Anadolu" adlı
yapıtında, Tuana 'nın adını Tarhundassa (Tarhuntaşşa) olarak
yazmıştır. Kesin olarak Tarhuntaşşa'nın yerini belirlemeyen yazarın
tanımlamalarından buranın Tuana (Tuvanawa) olduğunu söyleyebiliriz :
"Güney Anadolu ile kolayca bağlantı sağlayan yollarına üzerinde,
Niğde ilini kapsamakta, ayrıca Bolkar Dağlarından Konya Ereğli'sine
(Heraklia'ya - İveriz kabartmasına) ulaşmaktadır. Jeolojik açısından
Türkiye’nin en çeşitlilik arz eden yeridir. Kaplıca suları, peri
bacaları, su gözenekleri, kaya anıtı, Bolkar ovasının güneyinde..."
Bu sözlerle anlatılan yerin, yazarın ifade ettiği gibi "bilinmemekte"
değil, açık açık buranın Tuana olduğu anlaşılmaktadır.
Güngör Karauğuz da Hitit tarihini aydınlatan tabletlerin gün ışığına
çıkartılmadığını yazdığı "Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma Metinleri"
adlı yapıtın sonuna eklediği haritada Tarhuntaşşa,yi Ereğli -
Ivriz'in güney doğusunda Saliia'ya (Porsuk köyü) yakın olan Tuanawa
olarak bilinen yöre ile yan yana bir çizgi üzerinde göstermiştir. Bu
yapıtında Tarhuntaşşa'nın Hulaia Nehri Ülkesi olduğunu,
Kızıldağ-Karadağ ve Aksaray'ın doğusunda bulunduğunu bildirmekte ve
bu konuda şunları yazmaktadır: "Kraliçe ile Kral ÜI. Hattuşili
Tarhuntaşşa - Tuana'ya kral olarak Kurunta'yı atamışlar, onunla İÖ
1267'de aralarında antlaşma imzalamışlar ve yine IV Tuthalüa ile
Kurunta arasında İÖ 1240'ta bir antlaşma daha yapılmıştır. Bu
yapılan antlaşmada ise Arlanta (Karacadağ), Lula (Bolkar),
Damnaşşuru (Toros) dağları sınır gösterilmiştir. Bu sınırlar içinde
yerleri hiç kimse Kurunta'nın neslinden almayacaktır. Gelecekte
sadece Kurunta'nın nesli Tarhuntaşşa Ülkesinin kral olacaktır.
Tarhuntaşşa ülkesinden vergi yükümlülüğü kaldırılacak, antlaşmayı
bozanı yemin tanrılar mahvedecektir."
"Hititler" adlı yapıtın yazarları Birgit ve Hartmut da konu hakkında:
"Tarhuntaşşa'ya ait fazla bilgi yoktur. Birçok kaya yazıtı bulunduğu,
ama yeri ve gelişmelerle ilgili bilgiler bulunamamıştır. Murşili ve
Hartapu gibi krallar ve Kurunta'nın ardılları IV Tuthalüa zamanında
imparatorluğu ele geçirmeyi istedikleri sırada iç savaşlar
başlamıştır." demişlerdir. Sonra Karaman, Karadağ ve Kızıldağ’da
yedi hiyerogrolif yazıtı bulunduğundan, Luvi, Hitit Hiyeroglif
yazıtlarının okunanlarından ve toprak Altında kalıp da
bulunamıyanlar çıkarılırsa onlardan Tarhuntaşşa ve Hititlerle ilgili
ayrıntıların açıklanacağını bildirmişlerdir. (S.320 ve yapıtın son
sayfalan).
Yukarıdaki sözü edilen tablette anlatıldığına göre, I. Suppiluliuma
Tuana'yı, oğlu Zida'nin yönetimine vermiştir. Sonra onun yerine
Armatarhunda ve Muvatalli geçmişlerdir. J.G. Macçueen'in yazdığına
göre de Mısır tehditleri kargısında Muvatalli başkenti
Tarhuntaşşa'ya taşımıştır. Tuana ile "Yukarı Ülke" arasında bir
antlaşma yapılmıştır. Amaç, tampon krallıklar yaratılmasına karşın
birlik sağlamak ve Ugarit'ten Anadolu'ya gönderilen ticaret
mallarının taşındığı yolda savunmayı elde tutmaktır.
Daha sonra Hartapuş, "Aşağı Ülke "nin kralı olmuş, ondan sonra Tuana
'yi Kurunta ve Nerikkai yönetmiştir.
İÖ 1100'lu yıllarda Latin yazar Solinos'un anlattığına göre, Geç
Hitit'lerin zamanında Hitit İmparatorluğu askeri yönden bir
federasyondur. Tuana başkent konumunu sürdürmüştür. 24 küçük
krallıktan oluşan Geç Hitit Devletlerinden Tabal Kralligi zamanında
Tuana'nın sınırı güney batıda Heraklia (Ereğli) dahil Konya ovası
Lykonia'ya, kuzeyde Nevşehir, Kayseri'ye, güneyde Zeyve Höyük'ten
Kilikya'ya dayanmaktadır. Bu yıllarda Tuana'nın Phrygia, Nil, Asur,
İran’la ticareti artarak gelişmiş-tir. Onlara işlenmiş demir,
gümüşten yapılmış araç gereçleri, at, yün gibi ürünleri satıp
karşılığında dokunmuş kumaş ve giysiler almışlardır.
Tabal krallarından "Ebedi Kaya Anıtı”nda görüldüğü gibi, Giysisi
Phryg soylularının giyimlerine benzeyen Tuana kentinin Kralı Urpalla
- Kuvappala - Varpalawa (İÖ 740-717) kuşak hizasına kaldırdığı sağ
elinde üzüm salkımı, başına doğru kaldırdığı sol elinde uzun başak
demeti tutan, tanrılar arasında etkin olan Bereket, Doğa Tanrısı
Teşup un huzuruna varmış, verdiği bu ürünlerden dolayı ona
saygılarını sunmuştur... (Asur belgelerinde Tanrının adı
Varbalawa'dır, Bor ve Andaval'dan ele geçen Hitit resim yazılarında
ve Bilge Umar’ın "Karia" adı yapıtında Baş Tanrı Tarhun olduğu
yazılıdır. O iri kiyim, dev gibi biridir. Luviler ona Sanda - Şantaş
- Adra - Sanda, Fırtına Tan¬rısı Teşup, Tabalar ise Büyük Kral
Waşşume, Ana Tanrıça'ya Kybele-Kubala, Ana Kraliçe'ye Tavananna"
demişlerdir).
"Divan-i Lugat-it Türk" adlı yapıtında Kaşkarlı Mahmut Tarhun adının
Türklerde birçok komutanlara verildiğini, "egemen olan" anlamında
bir sözcük olduğunu yazmıştır. Gürcü dilinde Tarhun'a Tarhunia
denmektedir ve bitki tanrısı olduğu kabul edilmektedir).
IS 17. yüzyılda ünlü Türk gezgini Evliya Celebi Ivriz Kabartması'nı
gidip görmüş. Resim hakkında, mahalli Kral Varpala-wa'nın Fırtına
Tanrısına tapındığını yazmış, Ivriz sözcüğünün eski dilde "bey kral"
anlamına geldiğini belirtmiştir.
İvriz'deki kaya yüzeyindeki kabartma resimden Tuana Çevresinde ayrı
ayrı yerlerde beş tane vardır:
Biri, Güney Kapadokya bölgesinde bulunan Ereğli İvriz'den (Kybistra)
çıkan bol, gür suyun üzerindeki - Torosların uzantısı Aydos Dağı’nın
eteğinde - Koca Burun Kayası’nın yüzeyindedir. Kayanın Altından
Konya-Ereğli’yi (Herakleia) sulayan Ivriz Çayı çıkmaktadır. Diğeri
buraya yakın Karanlık-Ambar Dere'de bir kayanın yüzeyinde, öteki
Tuana'ya 10 km. uzaklıktaki Gökbez köyünde bir kayanın yüzeyinde,
bir başkası Niğde'ye yakın Andaval'da ele geçmiştir. şimdi Niğde
Müzesi’ndedir. (Ben bunların dördünü de gördüm). Sonuncusunun Bor -
Keşlik köyündeki Stel'de bulunduğunu H. Emin Atlı'nın "Geçmişten
Günümüze Bor" adlı kitabından okudum.
Bu birbirine benzeyen kaya yüzeyinde kabartma resimler İÖ 764-728
yılları arasında yaşayan Tuana Kralı Urpalla'nın (Varpalawas)
emriyle yapılmıştır.
Kabartmadaki resimler o devirdeki sanatın bir göstergesidir.
Tuana'nın tarihteki önemini belirtmektedir. Bunlarda canlılık,
hareket, etkileyici kompozisyon görülmektedir. Tanrının burun
kanatları etli, dudakları kalındır. Gözleri iridir. Ayakta, yana
dönmüş, durumda Tuana Kralı Urpalla'ya bakmaktadır. Sade giyimlidir.
Etekliği dize kadar inmekte, eğimli, iki yandaki uçtan dışa
kıvrımlıdır. Kemeri beli sarmaktadır. Bacakları açıktır. Adaleleri
kalın ve çıkıntılıdır. Ayaklarında şeritlerle topuğa baglanmış,
yarim bot vardır. Bir ayağın altında üzüm çubuğu, diğerinde buğday
sapı bulunmaktadır. Boyu 4.15 mı’dır. Bileklerinde sade bilezikler
vardır. Başımdaki basık, kenarları kıvrık külahın çevresinde taç ve
güç simgesi olan küçük boynuzlar görülmektedir. Tarihgi F. Senan'a
göre, arkasında bulunan yazıtın birinci satırında "Sandes, W",
ikinci satırında,, "Ayminyas" okunmuştur (Tarihte Ivriz, 1949).
Kral Urpalla'nın uzun, manto ve tuniği andıran giysisi 10. yüzyıl
stilinde, kare içinde noktalar, eşkenar dörtgenler, eğrilerle iğne
oyası gibi süslenmiştir. Başı tanrının omuz hizasındadır. Boynunda
genişçe bir gerdanlık, bileklerinde bilezik takılıdır. Boyu 2.62
ın.'dır. Giysilerindeki islemelerle Gordion'da bulunanlar arasında
benzerlik bulunmaktadır. Bu durum, aynı uygarlığın sanatsal yönden
birliğini kanıtlamaktadır.
Niğde ile Köşk Höyük arasındaki Humam Tepe ve Bor -Bahçeli
Beldesi'ndeki Iftiyan Tümülüsünü Tuana Kralı Urpalla kendisi ve oğlu
için yaptırmıştır. Gordiyon Kralı’nın yaptırdığı tumulüsle buradaki
tumulüslerden çıkarılan buluntuların birbirine benzedikleri
görülmüştür.
Yukarıda da anlatıldığı gibi Tarihçi Prof. Ekrem Memiş'in yazdığına
göre İmparatorluk "Yukarı Memleket" ve "Aşağı Memleket" diye ikiye
ayrılmıştırmıştır. Valilerin yönettikleri yerler askeri ve idari
yönden iki ayrı devlet sayılmışlardır: Piyadelerden, süvarilerden,
atla çekilen arabalardan, kale muhafızlarından sorumlu olmuşlardır.
Hititlerin koydukları 147 yasa kadın, erkek hakları, evlilikle
ilgili yasalar, ceza yasaları "Aşağı Memleket" Tuana''da da
uygulanmıştır. Ölüm cezası kaldırılmıştır. Bunun karşılığında ya
tazminat alınmış, ya da o kişi köle olarak kullanmışlardır. Herkes
yasaların tanrılar tarafından getirildiğine inandığı için bunlara
itiraz etmeden uyulmuştur. Bugün de yöremizde bu yasalardan
bazılarının gelenek halinde sürdürüldüğü gözlenlenmektedır.
Tuana 'da Lui dilinin etkisinde kalmış Hititçe konuşulmuş-tur. Yazı
olarak Hitit İmparatorluğunda çivi yazısı ve Hitit resim yazısı
kullanılmıştır. Tarım ve hayvancılık çok ilerlemiştir. Tarlalar
sabanla sürülmüş, buğday ve arpa çokça ekilmiş, kaldırılan ürünler
büyük küplerde saklanmış, meyve ve sebze bol bol yetiştirilmiştir.
Et, süt ürünleri, balcılık artmıştır.
Yerleşim yerlerinde evler, aralarında boşluk bırakılmadan, avlu ve
iki oda, kilden yapılmış, oturaklı banyolar kullanılmıştır. Zemine
ya dövülmüş toprak ya da taş döşenmiştir. Yollarında kaldırim,
drenaj kanalları, kimi yerleşim yerlerinde kanalizasyonlar
bulunmuştur. Su uzaktan künklerle getirilmiştir. İnsanlar çok
tanrılı dine ve öldükten sonra dirilmeye, Baş Tanrı Teşup'a ayrıca
gök, güneş, aşk, dilek tanrılarına inanmışlar, tapınaklarda ve
törenlerde giyime ve düzene özen göstermişler, takılar takip güzel
kokular sürünmüşlerdir.
Ölüler yakılmış, külleri gömlekte saklanmıştır. Sonra evlere yakın
olan gömütlerde ölüler taş sandık mezarlara, bazen de büyük küplere
konulmuştur.
Halk soylular, rahipler, komutanlar, yerli halk, köle ve tutsaklar
olarak sınıflara ayrılmıştır.
Tuana çevresinde sünnet olma geleneği Hititlerden bu yana devam
etmektedir.
Hitit tabletlerini okuyan Ahmet Ünal, "Hitit Devrinde Anadolu Kitap
2"de Hititlerin edebiyatı politikayı alet etmede özel becerilerinin
olduğunu anlatmiştır. Ayrıca müzik, dans, folklor konularına da
dikkat çekmis, ve destan, fıkra, masal, efsane ile atasözlerinden
örnekler vermiştir.
Ayhan Şahenk Vakfı tarafından yayınlanan Kapadokya adlı yapıtta da "Kapadokya'da
tablet ve seramikçiliğin üst düzeye çıktığı ve Nahita çevresinde
kurulan Tabal Kralığının Başkenti Tuwanawa'da su yollarının ünlü
olduğu" vurgulanmaktadır...
İ.Ö 9. ve 7. yüzyıllarda Asya kökenli Tabalılar ile Phrygiahlar
aralarında koalisyon kurmuşlardır.
İ.Ö 743'te Asurlular Anadolu'daki Tabal ve Urartu devletlerini ele
geçirmişler, Mısır’ı almışlardır. Ama, yüz yıl sonra Kral Sarakos
Persler'e yenilmiş ve onların bir eyaleti olmuştur.
Ksenophon Anabasis adlı yapıtında, "Kilikia'nin kuzeyinde yer alan
Lykonia'da bağımsız dağlıların yayamadıklarını" yazmıştır.
İÖ 730 yılında Tuana'da "hiç kimsenin oğlu" Hulli, ardından Mita ve
Ambaris başa geçmişlerdir.
İÖ 714 yılında Küçük Asya, Kafkas'lar ötesinden ve güney Rusya'dan
dalga dalga gelen Kimmerlerin saldırısına uğramıştır. Phrygleri
yenmeyi başaramayan Kimmerler Lidyali'ların başkenti Sart nehrini
almışlar. (Bir başka kaynakta ise İÖ 684 yılında Kimmerler (Güney
Rusya kökenli halk) Anadolu'ya gelip Phrygleri sürüp çıkarmışlar,
Kral Midas’ın ölümüne neden olmuşlardır).
İÖ 679'da (bir kaynakta 660) Asur Kralı Asarhaddon'la Lidyalilar
birleşerek Kimmerleri Kapadokya'da durdurmuşlardır. Daha sonra Lidya
Kralı Giges bunları yenerek Toroslardan gerilere atmışlardır.
Bunun üzerine Taballar Torosların kuzey ve güneyinde olmak üzere
ikiye bölünmüşlerdir.
İÖ 620'de Persler Kimmerler'le işbirliği yapıp Anadolu'daki Asur
hakimiyetine son vermişlerdır.
İÖ 612'de Persler Asur'u ele geçirmiş, Lidya'yı yenmişlerdir. 546'ya
gelindiğinde (bir kaynakta 539) Persler Karia'dan Kilikya'ya değin
tüm Anadolu'ya hakim olmuşlardır.
İÖ 585'te (diğer bir kaynağa göre İÖ 546) Lidya ve Phrygia
devletlerinin Perslere yenilmesinden sonra, Iran şahı Daryüs'le (İÖ
513) başlayan, Anadolu ve Trakya’yı içine alan Pers egemenliği 200
yıl devam etmiştir. Daryüs Sus'tan Sart'a kadar uzun bir yol
yaptırmıştır. Bu yol üzerinde posta merkezleri kurulmuştur.
IO 560-52 Kros’un kurduğu Pers İmparatorluğu satraplıklara (vilayet)
ayrılarak yonetilmiştir.
İÖ 401 yılında kardeşine başkaldıran Iran askeri valisi genç Kyros
birçok yerleri alarak Tuana'ya gelmiş, "Burası kalabalık, büyük,
zengin bir kent" dediği yerde üç gün kaldıktan sonra Gülek
Boğazı'ndan Tarsus'a geçmiştir. Eylül ayında Basil’de Iran ordusu
ile çarpışırken ölmüştür. Başını Karialı bir asker kesmiştir. Bu
olaydan sonra Helen, Sparta, Iran arasında yapılan savaşlar koy koy,
kent kent uzunca bir zaman sürmüştür. Birçokları yağma edilerek halk
canından bezdirilmiştir.
IO 431- 434 Atina ile Isparta savaşmışlardır.
İÖ V ve IV yüzyıllarda Helenler Özellikle Atinalılar tiyatro,
felsefe, güzel sanatlarda çok ilerlemişlerdir. Ünlü kişiler yetişmiş,
tiyatrolar için komedi, trajedi, dram türünde yapıtlar yazılıp
oynanmıştır.
IO 372'de babası Karialı Kapadokya Satrap 'ı(valisi) Datames
Perslere karşı koymuştur. Savaşı kazanmış, güçlü bir Kapa¬dokya
devleti kurmaya çalışırken düşmanları tarafından pusuya düşürülerek
öldürülmüştür.
IO 359 yılında Makedonyalı Filip Atina’yı yenmiştir. Onun 336'da
ölümünden sonra oğlu İskender kral olmuş. Aristo'dan ders alan
sporcu, cesur, genç kral önce Balkanlardaki ayaklanmaları sindirmiş,
sonra 30 bin asker, 6 bin atlı, 160 gemiden ibaret güçlü
donanmasıyla Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Anadolu'daki Pers
yönetimine son vermiştir. Tüm Ege kıyılarını aldıktan sonra Dinar ve
Polatlı’dan sonra Gordion'a gelmiş, burada bir süre konaklamış;
oradan Tuana'ya gelerek buranın yönetimini en güvendiği komutanı
Ömen'e (Eumenes) bırakmıştır. O da Tuana çevresine Makedonya ve
Yunanistan'dan getirdiği göçmenleri yerleştirmiştir. Ereğli’ye kadar
uzanan ovaya kendi adını vermiştir: Ömen. (şimdi Emen Ovası).
Büyük İskender Tuana 'dan sonra Tarsus'a varmış. Kilikya'da İran
Hükümdarı Daryüs'u yenmiş, ardından Mısır’a kadar olan yerleri alıp
Mısır’a girmiş, sonra doğuya yönelmiş, İran’ı ele geçirmiş.,
Hindistan'a dek gitmiştir. İran’da bir süre kaldıktan sonra Babil'e
gelmiştir. Yorgun düşen Buyixk İskender hastalanıp 33 yaşında
ölmüştür. Ondan sonra komutanlar imparatorluğu paylaşmışlar.
Makedonya, Anadolu, Bergama, Iran ile Misir devletleri krallıkla
yönetilmiş. Aralarında anlaşmazlık çıkınca savaşmaya başlamışlardır
(İÖ 322).
Tuana'yi yoneten Ömen Kilikya'da Antigones'le garpişirken askerleri
tarafmdan yakalanarak duşmana teslim edilmiş. Yakılıp külleri eşi ve
çocuklarına gönderilmiştir (İÖ 316).
Krai Ptoleme Iskenderiye'yi ve Bergama'ya güzel yapıtlarla bayındır
duruma getirmiştir.
İÖ 280-230 Helenler zamanında Tuana parlak donemlerden birini
yaşamıştir. Insanlar arasmdaki dırlik-düzen, birlikte gahş-ma
anlayişi pekişmiştir. Yunan alfabesi ve sanatı kullanılmaya
başlanmıştır. Tuana 'da (Bahçeli-Kemerhisar) o devre ait Yunan
Mitolojisini betimleyen taşlar üzerinde kabartma resimler, Köşk
Havuz'da Iyonik stilde sütun başlan bulunmuştur.
Daha sonra Makedonlarla Persler aralarmda anlaşmişlar, Kral
Ariarates Kapadokya Kralı olmuştur. Onun devrinde Tuana daha da
gelişerek önemli kentlerden biri durumuna gelmiştir.
İÖ 129'lu yıllara gelindiğinde Küçük Asya'dakarışıklıklar baş
göstermiştir: Niğde ve çevresi önce Pontus Krallığı, sonra Ermeni
Krallığı tarafından alınmıştır. Bu iki krallık Anadolu'ya hakim
olmaya başlayan Romalıları hayli uğraştırmışsa da sonunda Romalılar
egemen olmuştur. Suriye ve Isa'nın doğduğu Kudüs de Romalıların
sınırları içinde kalmıştır.
Hıristiyanlığın ilk yıllarında, Havari S. Paul Anadolu'da
Hıristiyanlık dinini yaymaya başlayınca Romalılar bu dine inananları
korkutmuşlar, onlar da gizlenmek, saklanmak zorunda kalmışlardır.
İşte, bu nedenle Niğde çevresinde yeraltı kentleri kurulmuştur.
Hıristiyanlığın gelişmeye başladığı yıllarda Hıristiyanlığı
benimseyenler Niğde'nin Kayardı vadisindeki volkanik tüfler içine
oyulan kaya mağaraları ve Kayabaşı Mahallesinde buna benzer oyulmuş
kayaları kilise olarak kullanmışlardır.sb
|
|