27 Mayıs 
			12 Mart ve 12 Eylül, AB-D Mandacılığı
			
			
			
			Bugün 27 Mayıs Politik devriminin 48. 
			yıldönümü. 
			 
			Bugün 1950 yılından 1960 yılına kadar 
			Milli Kurtuluşla kazanılan bağımsızlığa darbe vuran, Ülkemizi 
			yabancı parababaları örgütlerinin yönettiği bir Türkiye haline 
			getiren Bayar-Menderes Diktatörlüğünün Ordu Gençliğimizin vuruşu ile 
			bir gecede yıkıldığı günün yıldönümüdür. 
			 
			Vatanımızı AB-Dye peşkeş çeken, demokrasi getireceğiz diyerek yola 
			çıkan ancak, Arapça ezanı getiren, kendisinden olmayanları vatan 
			haini ilan eden ve kurdukları Vatan Cepheleri ile yurttaşları 
			Demokrat Partililer ve diğerleri olarak ikiye bölen, Tahkikat 
			Komisyonu ile yargı yetkisini eline alıp kendisini eleştiren basına 
			sansür uygulayan, keyfi tutuklamalar yapan, Fatin Rüştü Zorlunun 
			Dışişleri Bakanı olup olmayacağını ABDye sorup onaylatacak kadar 
			ABD uşağı olan bu iktidar döneminde hak ve özgürlükler askıya 
			alınmış, muhalefet liderleri taş yağmuruna tutulmuşlardır. 
			 
			Bayar-Menderes Diktatörlüğü döneminde Koreye asker gönderilmiş ve 
			NATOya girilmiştir. Böylece ABD uşaklığının göstergesi olarak, 
			Coniler ölmesin diye halk çocukları yabancı ülkelerde cepheye 
			sürülmüşler. Kurtuluş Savaşı sırasında vatan kurtarmak için yedi 
			düveli dize getiren halk çocukları bu kez ABD emperyalizminin 
			çıkarları uğruna savaşa gönderilmiştir 
			 
			AB-D uşaklığı konusunda sınır tanımayan Bayar-Menderes 
			Diktatörlüğüne karşı gençliğimiz ayağa kalkmış 27-28 Nisan olayları 
			olarak yakın tarihimize geçen başkaldırılarda Nedim Özpolat, Turan 
			Emeksiz, gibi yurtsever gençlerimiz şehit düşmüşlerdir. 27 Mayıs 
			günü de Teğmen Ali İhsan Kalmaz şehit düşmüştür. Fakat baskıya ve 
			zulme karşı direnen bu gençlerimizin kanı yerde kalmamıştır. 
			 
			Ordu içindeki Genç Subaylar, DP İktidarının, ulusal onur ve 
			değerlerden yoksun, yabancı Parababalarının uşağı olmuş yerli 
			Finans-Kapitalistler ve Tefeci-Bezirgânlardan oluştuğunu, yapacağı 
			her uygulamayı, çıkartacağı her kanunu ABDye danışarak, onun 
			direktifleri doğrultusunda yaptığını görmüşler ve Jöntürk gelenekli 
			ordu gençliğimiz Bayar-Menderes Diktatörlüğüne karşı örgütlenmiş ve 
			bu hayasızca gidişe dur diyerek bir gecede zalim diktatörleri 
			alaşağı etmiştir. Anlamışlardı ki bu iktidar Halka ve Vatana ihanet 
			içindedir, devrilmesi yurtseverlik gereğidir
 Tanzimatta, 
			Meşrutiyette ve Birinci Milli Kurtuluşta da Ordu Gençliği aynı 
			şekilde davranmıştı. 
			 
			27 Mayıs 1960 Politik Devriminden sonra 1961 Anayasası ile Türkiye 
			tarihinin en ileri Anayasası hazırlanmıştır. Bu Anayasa ile kısmi 
			demokratik haklar kazanılmış ve toplumculugun önü açılmıştır. 1961 
			Anayasası ile direnme hakkı tanınan işçiler ve emekçiler grevli 
			toplu sözleşmeli sendika hakkına kavuşmuştur. Üniversiteler özerk 
			hale getirilmiştir. Bu demokratik kazanımların giderek yaygınlaşması 
			toplumcu vatanperver örgütlenmelerin önünü açmıştır.  
			 
			İşçi sınıfımız 61 Anayasası ile getirilen sendikal haklarına sahip 
			çıkarak sarı sendikacılığa dur diyerek DİSKi kurmuş ve örgütlenmeye 
			hız vermiştir. Demirel hükümetinin sendikal haklarına yönelik 
			saldırılarını 15-16 Haziran 1970 Şanlı Direnişi ile püskürtmüş ve 
			yapılmak istenilen yasa değişikliklerini geri aldırmıştır. 
			Gençliğimiz ayağa kalkarak örgütlenmiş, ABD emperyalizmine karşı 
			eylemler yoğunlaşmıştır. Gericiler de bu dönemde ABD uşaklığı ile 
			devrimci-yurtsever gençlere saldırılar düzenleyerek Kanlı Pazarları 
			yaratmışlardır. 
			 
			1960 Politik Devriminin kazanımları yerli-yabancı parababalarının 
			hoşuna gitmemiş ve bu kazanımları yok etmek için ordu içindeki 
			faşist generaller aracılığıyla 12 Mart faşist darbesi 
			gerçekleştirilmiştir. Generaller 1961 Anayasasının getirdiği 
			kazanımları yok etmeye çalışmışlar ve kısmen de başarmışlardır. ABD 
			Emperyalizmine ve ortaçağcı İrticaya karşı direnen üç yiğit devrimci 
			gençlik önderi Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 
			asılmışlardır. Kızılderede Mahir Çayan ve arkadaşları 
			katledilmişlerdir.  
			 
			Bu bile yetmemiştir. Giderek artan halk muhalefetini bastırmak için 
			kontrgerilla eylemleri yoğunlaştırılmış Çorum, Maraş katliamları ile 
			faşist saldırılar arttırılmış ve Sağ sol çatışması süsü 
			verdirilmiştir. Halkın gözünde meşruluk kazanmak için yapılan bu 
			kontrgerilla eylemleri sonuç vermiş, Halk bıktırılmış, devrimcilerin 
			örgütsüz ve dağınık olmasından da yararlanarak 12 Eylül Faşist 
			darbesi gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak 12 Mart ve 12 Eylül 
			Faşist Darbelerinin CIA tarafından planlandığını ve yaptırıldığını 
			bugün namuslu her aydın bilmektedir, söylemektedir. 
			
			
			Bu faşist darbelerin amacı, 27 Mayıs Devriminin sınırlı da olsa 
			getirdiği özgürlük ortamını yok etmek, halkın hak arama yollarını 
			tıkamak, sosyalistlerin ve sosyalist kültürün izini tozunu silmek ve 
			de Türkiyeyi ABye sokarak vatanı tümden Batılı emperyalistlere 
			satmaktı. Bunun için de Halkın sesi kesilmeliydi
 İşte ABD, 12 Mart 
			ve 12 Eylül Faşist Darbelerini bu sebepten yaptırmıştır
 
			 
			Görüldüğü gibi, bir tarafta ordu gençliğinin gerçekleştirdiği ve 
			demokratik kazanımlar getiren 1960 Politik Devrimi, diğer tarafta 
			ordu fosilleri tarafından gerçekleştirilen, halklara gözyaşı ve kan 
			getiren Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleri.. Biz 
			Kurtuluş Partililer tarafız ve 1960 politik Devrimini sahipleniyoruz. 
			Faşist Darbelere karşıyız ve lanetliyoruz. 
			 
			Bugün ise AB-D, Tayyipgiller maşasıyla-kuklasıyla Türkiyeyi altı 
			yıldan beri yönetmektedir. Tayyipgiller, A. Mendereslerin, C. 
			Bayarların devamcılarıdırlar. Ülkemizi ve Halkımızı Ortaçağın 
			karanlıklarına sürüklemek, Yerli-Yabancı Parababaları için sağmal 
			sürü haline getirilmiş, meczuplaştırılmış bir halk yaratmak için son 
			sürat yol alıyorlar. Anayasa değişikliği ile türbanı serbest 
			bırakırken, haklarında dava açan namuslu savcılara ve cumhuriyetin 
			kazanımlarına, laik hukuka sahip çıkan yürekli yargıçlara da sen bu 
			işten ne anlarsın, halk çoğunluğu benim peşimde, siz bize tabi 
			olmak zorundasınız diyerek emirler vermek istiyorlar. Seslerini 
			kessinler diye yargıçlara % 40 zam yaptık diyerek Yargıtay 
			üyelerine çıkışıyorlar. Kendilerine yapılan bu baskılara karşı 
			sesini yükselten yargıçların tavrı, Üniversiteli namuslu aydınların 
			da tepkisini çekince bunu devamının geleceğini de çok iyi 
			gördüklerinden 27 Mayısı, Ordu Gençliğini, Devrimi duyunca, ölüm 
			korkusuna kapılıyorlar.  
			 
			Kendisine sol ve sosyalist ismini takan ve her türlü darbeye 
			karşıyız diyenlere şunu hatırlatıyoruz: 27 Mayıs bir darbe değildir, 
			toplumun önünü açan ve Türkiyenin en ileri Anayasasını yürürlüğe 
			koyan politik bir devrimdir. Onun için Deniz Gezmiş ve yoldaşları da 
			savunmalarında 1961 Anayasasını ve 1960 devrimini savunmuşlardır. 
			 
			Tarih bilinci olmayanlar ve gerçekleri çarpıtanlar er geç tarihin 
			çöplüğüne atılacaklardır. Bu topraklarda er veya geç ulusal kurtuluş 
			savaşına sahip çıkanlar, onun devamcısı 27 Mayısa sahip çıkanlar 
			Halk iktidarını kurup bağımsız ve özgür bir ülkede, kardeşçe, yarın 
			kaygısı olmadan yaşayacaklardır. Bu görev Kurtuluş Partililerin 
			omuzlarındadır ve bu görev yerine getirilecektir.  
			 
			27 Mayıs 1960 politik devrimini selamlıyor ve bu uğurda şehit düşen 
			yurtsever gençlerimizi bağımsızlık mücadelemizin şehidi olarak kabul 
			ediyoruz. 
			 
			Söz veriyoruz, bu ülkede Halk iktidarı mutlaka kurulacak ve 
			Sosyalizmin bayrağı burçlara dikilecektir.  
			 
			HKP, Basın Bildirisi  
		
		
		
						
		
		
		
		
		  
		
		
						
						
		
		
			  
		
						 
						
						 |