Mandacı Liboş
		
		'Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.  
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.  
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,  
Kürs-î liyakat pezevenk, puşt olanındır!' 
 
						Ülkemizde son 30 yılda yaşananlar, yeni bir 
insan türü, bir sözde aydın tipi yarattı. Sadece gazete sütunlarında ya da 
televizyon ekranlarında değil, günlük hayatın içinde, yakın çevremizde de 
görmemiz mümkün bu tipi
 Kendini özgürlükçü, solcu, anti-faşist gibi 
etiketlerle pazarlayan bu tür için, ulusal olan ve onunla ilgili bulunan her şey 
neredeyse bir küfürdür. Mandacı ve liboş karakterini, demokrasi ve insan hakları 
maskesi ardında gözlerden saklamaya çalışan bu tür, medyada ve üniversite 
camiasında köşe başlarını tuttuğu için yaygara ile gündemi belirlemekte oldukça 
başarılıdır. Ama biraz yakından incelenip, dilinden düşürmediği insan hakları 
anlayışı mercek altına alındığında maskesi yırtılır, gerçek yüzü ortaya çıkar. 
 
Bu mandacı-liboş takımı insan haklarını çok sever, dilinden düşürmez, ağzına 
sakız eder! Yaşam hakkını savunur, işkenceye karşıdır, düşünce ve ifade 
hürriyetinden yanadır. Kısacası, temel hak ve özgürlükler konusunda sözde çok duyarlıdır.
 
 
Ne var ki, bu mandacı-liboş aydınlarımızın insan hakları aşkı burada biter. 
Ekonomik ve sosyal haklar söz konusu olunca, bu aydınlarımızı bir suskunluk 
alır. Çalışma hakkını, sosyal güvenlik hakkını, eğitim ve sağlık hizmetlerinden 
insanca yararlanma hakkını, eğlenme ve dinlenme hakkını, toplumun kültürel 
hayatına katılabilecek bir yaşam standardına sahip olma hakkını savunanını 
bulabilene aşk olsun!  
 
Bu mandacı-liboş takımı insan haklarının bir bütün olduğunu görmek istemez, bunu 
gözlerden saklamak için elinden geleni yapar. Temel hak ve özgürlükler kadar, 
ekonomik ve sosyal hakların da önemli olduğuna aldırmaz. Hatta bu ikinciler 
olmadan birincilerin hayata geçirilemeyeceğini gözlerden saklamak ister. Somut 
konuşmak gerekirse, toplumda sosyal ve ekonomik açıdan bir adalet ve eşitlik 
tesis etmeden, mesela siyasal örgütlenme özgürlüğünün ve hakkının pek bir anlamı 
olmayacağını, bu özgürlüğün kâğıt üzerinde kalacağını umursamaz.  
 
Örneğin her ağzını açtığında İnsan Hakları Evrensel Bildirisine gönderme yapar. 
Ama aynı Bildirinin Ekonomik ve Sosyal Hakları düzenleyen 22 -29. 
maddelerinden kesinlikle söz etmez. İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 21. 
maddesinden sonrası yoktur, bizim mandacı-liboş aydınlarımız için!  
 
Örneğin fanatik derecede AB yanlısıdır, medeniyet projesi diye yutturmaya 
çalıştığı, çağdaş uygarlık diyerek övdüğü AB ile yatar, AB ile kalkar, ama her 
ne hikmetse, Avrupa Sosyal Şartını görmemezlikten gelir! Oysa o Avrupa Sosyal 
Şartı ki, sadece ekonomik ve sosyal hakları tanımlamakla kalmaz, yaşama nasıl 
geçirileceğini de ayrıntılı olarak düzenler. Bizim ABci, mandacı-liboş aydın 
müsveddelerimiz ise susar, sadece susar!  
 
İki lafın başında ezber bozmaktan bahsetmesine rağmen, mandacı-liboşlarımız 
sadece ezberlediği, daha doğrusu kendisine ezberlettirilen insan hakları 
nutuklarını atarak toplumun özgürleşebileceğini, insanların insanca yaşam 
koşullarına kavuşabileceği yanılsamasını bilinçlere pompalar, böyle düşünülsün 
ister, bunun için mücadele eder. Çünkü buna göre kurgulanmış, bu şekilde 
eğitilmiştir! Sınıfsal çıkarları böyle davranmasını gerektirir. İnsan hakları, 
ulusal bütünlüğe, bağımsızlığa ve egemenliğe karşı saldırısının ideolojik-hukuki 
kılıfıdır. 
 
Mandacı-liboş takımı, bir de solcu olduğu iddiasındadır! Bu sıfatı kimseye 
bırakmaz. Kemalizme ve ulus-devlete küfretmeyi solculuk olarak sunar. Bir 
taşla iki kuş vurmak amacındadır. Bir yandan soyunduğu ve parçası olduğu bütün 
ihanetleri solculuk kavramı ardında gizleyerek meşru kılmaya çalışırken, öte 
yandan gerçek hedefi olan solu kirleterek asıl efendilerine de hizmet etmiş olur.
 
 
Mandacı-liboş sözde solcudur, ama özelleştirmeye adı altında ulusal değerlerin 
talan edilmesine karşı çıkmaz!  
 
Mandacı-liboş sözde solcudur, ama emeğin değil sermayenin sözcülüğünü, IMF 
reçetelerinin Dünya Bankası programlarının borazanlığını yapar!  
 
Mandacı-liboş sözde solcudur, ama bağımsızlıktan değil, küreselleşmeden 
yanadır! Emperyalist projeleri medeniyet etiketiyle yutturmaya çalışır!  
 
Mandacı liboş sözde solcudur, ama Türk tarihinin gördüğü en gerici ve 
işbirlikçi siyasal kesimleri destekler, onlarla işbirliği içinde hareket eder. 
 
Mandacı-liboş yatıp kalkıp sol edebiyatı yapar, ama var olan 
toplumsal-siyasal-ekonomik düzenin hakça bir bölüşüm ve siyasal karar alma 
süreçlerine her düzeyde demokratik bir katılım ekseninde dönüştürülmesini 
savunmaya gelince, ara ki bulasın mandacı-liboşu!  
 
Bütün boyutlarıyla ulusal bağımsızlığı savunmak ve anti-emperyalist bir tavır 
almak, modası geçmiş bir davranıştır mandacı-liboşa göre! O çoktan 
küreselleşmiştir çünkü! Nereye itersen oraya yuvarlanır. Çünkü yuvarlaktır! 
 
		Dinin, toplumsal ve siyasal ilişkileri düzenleyen değil, vicdani bir kurum; kişi 
ile inandığı arasındaki bir ilişki biçimi olarak kalmasını sağlamak anlamında 
lâikliğin, sol ve yurtsever duruşun vazgeçilmez öğelerinden biri olduğunu kabul 
etmek işine gelmez mandacı-liboşun! Tarikatlara özgürlüğü, şeyhin mürit 
üzerindeki tahakkümünü, kadının çuvala sokulmasını savunmayı solculuk, 
ilericilik olarak kabul ettirmeyi görev bilir. Karşı çıkanlara da laikçi 
diye saldırır.  
 
Mandacı-liboş hesapta solcudur ve siyasal anlamda katılımcılığı savunur! Ama 
adaletsiz seçim sistemi ve siyasal partiler kanunundan yararlananların dalkavuğu 
ve şakşakçısıdır aynı zamanda. Bu adaletsizlik karşısında evlere şenlik solcu 
liboşumuz dilini yutmuştur!  
 
Mandacı-liboş solcudur, ama bölüşüm ve sosyal-adalet dendi mi, bizimki dut 
yemiş bülbüle döner! İşsizliğin yüzde 20lerde gezindiği bir ülkede 
özelleştirme adı altında sürdürülen talanı alkışlar! Yılda 40- 50 milyar dolar 
borç ödemeye mahkûm kılınmış bir ülkenin, IMF ve Dünya Bankası programlarını 
harfiyen uygulamasının tek çıkış yolu olduğunu iddia eder!  
 
Mandacı-liboş solcudur, ama ulusal olanın değil, emperyalist merkezlerin 
safındadır. Bölücülükle kol koladır. Mesela İngilizce düşünür! Öyle 
programlanmıştır çünkü. Düzgün bir Türkçe ile konuşmaya ve yazmaya bile gayret 
etmez, edemez. Yaşadığı vatana ve topluma, tarihi ve kültürel değerlerine sahip 
çıkmaz. Evrensel olana ancak bu yoldan ulaşılabileceğini anlamaz. 
		Solcu, 
evrensel kimliğin ve dayanışmanın, ulusal katkılarla zenginleştiğinin bilincinde 
olan kişidir. Ama mandacı-liboş bunun idrak edilmesini istemez!  
 
Mandacı-liboş sürekli değişim der, özgürlük der! Ama her ne hikmetse eşitlik 
demez hiç! Değişimin soyut bir kavram olmadığını, bir yönü ve somut bir içeriği 
olduğunu gözlerden saklar! Özgürlüğü kullanabilmenizi mümkün kılacak ekonomik 
güce sahip olmadığınızda o özgürlüğün beş para etmeyeceğini; eşitlikten yoksun 
bir özgürlüğün, emeğin değil sermayenin özgürlüğü olduğunu demagojik söylemi ile 
gözlerden saklamaya çalışır!  
 
Kısacası, mandacı-liboş aklınca vezir olmaya çalışır, ama o meşhur öyküdeki 
gibi, adam olamadığından, rezil olmaya mahkûmdur!  
 
Neysen Tevfikin dediği gibi
 
 
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.  
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.  
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,  
Kürs-î liyakat pezevenk, puşt olanındır!  
 
 
Uzun lafın kısası, mandacı-liboş, kürs-i liyakat sahibi bir şarlatandır!  
 
 
		S. Ant 
 
		Uyarı: Mandaci Liboşların bir de 'sağcısı' 
vardır; ayrı bir yazının konusudur.
		 |