Türk Aydını 
            Türk Değildir!
 
			
		Bugün yaşadığımız çağı nasıl tanımlıyorsunuz? Neo-liberalizm olarak 
            parlatılan değerlerin ve post-modernizmin insanlığa sunduğu vizyon 
            nedir? 
             
            Benim bütün meselelere bakışım evrenseldir. Ben meselelere dar 
            çerçevede bakmam. En geniş tâbirle söyleyeyim size; 21. yüzyılın 
            başında yeryüzü Batının yavaş yavaş indifaka gittiğini görüyor. 
            Batı medeniyeti, ki keşiflerde başladı, II. Cihan Harbine kadar 
            dünyaya hâkimdi, yavaş yavaş bu hâkimiyetini kaybediyor. O 
            hâkimiyeti, o medeniyet öncülüğünü de Doğudan almıştı. Çünkü daha 
            evvel ondan şanlı şöhretli, güçlü ve zengin olan Doğuydu. Batıya 
            intikal ettirdiler onlar: sonra Batılılar özellikle Uzakdoğu 
            gemiciliğini ustaca başardıkları ve ateşli silâhları geliştirdikleri 
            için yeryüzüne hâkim olma yoluna gittiler ve ramak kaldı, az daha 
            oluyorlardı, ama Sovyetler İhtilâli ve Türkiye İhtilâli oldu ve bu 
            iki gelişme onları karmakarışık yaptı. Arkadan Hitler çıktı ve Cihan 
            Harbine girmek zorunda kaldılar. 
             
            Şimdi bu, Batı medeniyetinin gerisindeki liberalleri korkuya düşürdü. 
            Bunu hissediyorlar. Çünkü son 50 senedir Batıda ortaya çıkmış dünya 
            tarafından benimsenecek ne bir şair var, ne bir romancı var, ne bir 
            müzisyen var, ne bir mucit var. Sâdece bilgisayar üzerinde oyunlar 
            oynuyorlar ve bunları dünyaya yutturmaya çalışıyorlar.  
             
            19. asır deyince Fransada dünya çapında 5 tane adam sayabilirim. 
            Hâlbuki şimdi sayamam. Bugünkü Fransada kim var desen şüpheli. 
            Onanlar da Fransız sömürgelerinden gelmiş, Fransızlaşmış Araplar 
            falan
İngilterede de durum aynı, Amerikada da
 
             
            Meseleye geniş baktığımız takdirde dünyanın kaderinde bir değişme 
            var. Dünyaya zaman zaman bu taraf, zaman zaman o taraf hâkim oluyor. 
            Batı artık hâkimiyetini barışçı yollardan koruyamayacak hâlde. Tam 
            vaziyete hâkim olduğunu sanıyor, olmuyor; bir şey çıkıyor, ondan 
            sonra işler yine karışıyor.  
             
            Tabiî kapitalist diyalektiğin bize öğrettiği bir şey var; Batı 
            dediğiniz zaman yekpâre bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Yekpâre 
            olmadığı için kendi içlerinde de bunlar hırgür hâlindeler; sen hâkim 
            olacaksın ben hâkim olacağım dâvâsındalar. Bu da işlerini büsbütün 
            zorlaştırıyor. Hâl böyle olunca, dünyanın bugünkü durumu ve 
            meseleler hakkında karar verebilmek için önce ülkenin ve o ülke 
            içinde kendinin nerede olduğunu görmen lâzım. Ben neredeyim? 
             
            Türkiyede şu garip durum yaşanıyor: Türkiye en büyük Doğu 
            imparatorluklarından birisi idi. Türkler, Tunadan tut Sarı Nehire 
            kadar konuşarak gidebilirsin, bu kadar yaygın bir kavim. Sen bunun 
            çocuğusun. Son Türk devleti batmak üzereyken, Batıya şamarı indirip 
            yeniden bir devlet çıkartan Türksün sen. Şimdi dünyada 6 tane Türk 
            devleti var. Böyle bir durumda sen hangi tarafta yer alacaksın? Bu 
            çok net görünüyor; senin tarafın Doğu. Sen Doğudan gelmişsin, 
            Doğuda güç olmuşsun, tâ Viyanaya gitmişsin. Sen bu çerçeve içinde 
            gelişmiş ve bir yere gelmişsin. 
             
            Batı 20. yüzyılın ortalarına doğru keşfettiği bir sistemle seni 
            ileri sömürge hâline getirmiş. Bu bizde de var, İranda da var, 
            birçok yerde uygulanmış. 
             
            Bunun için öyle bir aydın sınıfı yetiştiriyor ki, o aydın sınıfı 
            onun köpeği. O aydın sınıfını halktan ayırmış oluyor böylelikle. O 
            aydın sınıfı halkını hor görüyor, halkını hor gördüğü için halk da 
            onu hor görüyor ve güvenmiyor. İşte o zaman çok kritik ve çok yanlış 
            anlaşılmış bir noktaya geliyoruz. Halk niye dine sarılıyor? İşte 
            bundan. 
             
            Kendi aydınları onlara karşı tarafı savunuyor. Halk kendi geleneğine, 
            göreneğine, cibilliyetine sahip. Peki sığınacak neyi var? Ulusal 
            aydın yok, halk mecburen dine sığınıyor. O zaman aydın kısım işte 
            Bunlar mürteci bilmem ne diyor. Dur bakalım! Onlar mürteci olmadan 
            evvel sen kimsin? Sen ne yapıyorsun? Bunu sormak lâzım. Ama ne yazık 
            ki, Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal Paşanın ölümünden itibaren bu 
            soruyu sormadı. Sormadığı için de Türk aydınları Türk değildir! 
             
            Bahsettiğim bu aydınlar hiçbir şekilde bir Türk gibi düşünmezler, 
            hiçbir şekilde bir Türk gibi hareket etmezler, daha da dramatiği 
            böyle hareket edenleri kınarlar. 
             
            Bu fikre nasıl ulaştınız? 
             
            Bunu ben pat diye anlamadım. Bunu bana anlatan Paris seyahatimde 
            tanıştığım zenciler oldu. Eski sömürgeler, ama o sıralarda 
            zannederim kurtulmuşlardı. Şimdi Fransız Komünist Partisinin 
            içerisinde bir zenci hanım tanıdım. Hekim olmak üzereydi, o zamanın 
            şartları içerisinde beni çok şaşırtan bir hâli vardı. Parisin 
            göbeğinde kafasını kazıyarak dolaşırdı ve her sabah kazırdı o kafayı. 
            Dallı güllü acayip entariler giyerdi. Ve mısır sapından yapılmış bir 
            pipo içerdi, memleketinin piposu. Sonra tanıştık. Komünist, ama 
            Fransaya düşman. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştım. 
            Komünistler enternasyonalist olurlar, böyle bir şey olur mu? Hayır 
            düşman
 Niye? diye sorduğum zaman şu cevabı verdi: Bizim 
            okuduğumuz tarih kitaplarından biz nasıl öğreniriz biliyor musunuz 
            tarihi? Ecdâdımız olan Galyalılar uzun boylu, mavi gözlü adamlardı. 
            Siz olsanız ne yapardınız?  
             
            O zaman birdenbire uyandım: Bunların memleketlerinde halka hakâret 
            eden, onu aşağılayan ve hor gören bir takım aydınlar var. Bizdeki 
            aydınlarda onlara benziyordu. Hâlbuki biz kurtuluş savaşı yapmış ve 
            onları yenmiştik. Burada büyük bir yanlışlık var dedim. Bu 
            1960ların başında oldu. Demek ki ben 40 senedir bunu Türkiyede 
            anlatmaya çalışıyorum. Son 5 sene içinde gittikçe daha çok 
            anlaşıldığını sanıyorum. Gittikçe daha büyük kalabalıklar 
            anladıklarını belli ediyorlar. Ve yeni bir tür Türk aydını, yâni 
            ulusalcı bir Türk aydını, çeşitli inanışların içinden çıkarak 
            geliyor. 
             
            Vasıfları nedir bu ulusalcı Türk aydınlarının? 
             
            Şimdi işte bu enteresan. Zâten dizi bunun için yapıldı. (Bir Millet 
            Uyanıyor üst başlıklı Attila İlhan yönetiminde çıkan kitap 
            serilerinden bahsediyor!) Yeni bir aydın türü geliyor ve bu 
            aydınların hareket noktası Mustafa Kemal Paşanın hareket noktası: 
            Vatan.  
             
            Önce düşünülmesi lâzım gelen, senin kavminin yaşamakta olduğu vatan. 
            Bu vatanı elinde tutman lâzım; çünkü sen burada yaşıyorsun, ceddin 
            burada yaşamış, ölülerin orada yatıyor. İkincisi sen, bu vatanın 
            içindeki çeşitli kavimleri asırlarca sorun çıkartmadan idare etmiş 
            bir kavimsin. Senin öyle bir kavmin var ki, rastgele bir kavim değil. 
            Bunu bana Fransızlar çok sormuşlardır: Kaç asırdır Osmanlı ve kaç 
            hanedan yönetmiştir? Tek hanedan ve 700 sene dediğimde 
            şaşırıyorlar. Böyle bir şey yok dünyada. Onların ufacık 
            imparatorlukları var, 4 tane hanedan değiştirmiş. Çinde yine birçok 
            hanedan değişmiş. Sen bir tek hanedanla 6-7 asır idare ediyorsun. 
             
            Bu neden oluyor size göre? 
             
            Bu neden öyle oldu diye düşünüldüğünde iki gerçek çıkıyor ortaya. 
            Bunu söylediğim zaman herkes şaşırıyor: Çünkü sen Asyalısın! 
            Asyalıların kendilerine mahsus yönetim özellikleri var. Batıya 
            heveslendiğin zaman onları bırakıyorsun ve yanlış yapıyorsun. Cengiz 
            Hana bakın. Cengiz Han Moğol, ordusu ise Türktür. Mete Han Türk, 
            ordusu Moğoldur. Asyaya baktığın zaman kavimcilik, ırkçılık yoktur. 
            Böyle şeyler düşünülmüyor.  
             
            Devlet yönetiminde mutlaka bir liderin olması lâzım. Doğuda böyle 
            önemli lideri olmayan bütün kavimler batmıştır. Karizmatik lider 
            olması lâzımdır. Öyle biri olacak ki, o halkın bütünü tarafından bir 
            bileşke sayılacak. İkincisi, Doğu kavimlerinde -Asya kavimleri demek 
            daha doğru- din, dil, ırk meselesi yoktur. Asya kavimleri arasında 
            din, dil, ırk kavgası yaşanmamıştır; hatta Ruslarla bizim aramızda 
            yok. Eğer olsaydı bu kadar sene Rusyada bu kadar Türk oturur muydu? 
            Bizde de yok. Bu kadar sene Araplarla yaşamışız hiç gık demeden
 
            İngilizler Arapları dürtüklemeseydi yine demezlerdi. Şimdi de 
            arıyorlar bizim zamanımızı. Yâni Doğu ve Asya kavimlerinden olduğun 
            zaman büyük avantajın oluyor.  
             
            Doğu Ölüm Kavramını Hâlletmiştir  
             
            Çok tuhaf bir şey söyleyeceğim ama gerçek: Doğu ölüm kavramını 
            hâlletmiştir. Batı bunu hâlledememiştir.  
             
            Doğu, 3 bin yıldan beri dünyanın hakikatinin ölüm olduğunu bilir. 
            Dünyada başka hakikat yoktur: ölürsün! Batı hâlen ölümden nasıl 
            kurtulacağım diye uğraşıyor. Kurtulamaz! Bir Batılı ile konuşuyorduk, 
            işte Eninde sonunda çare bulacağız ve kimse ölmeyecek dedi. Peki 
            nasıl besleyeceksin o kadar insanı? dedim. Onu hiç düşünmedik 
            dedi. Canım işte uzaya gideriz falan lafları etti, sonra durdu ve 
            Bazıları öldürülür! dedi.  
             
            Hayâl kuruyorlar. Hâlbuki Doğu bunu binlerce yıl önce keşfetmiştir. 
            Ahmet Gazalî bunu bizde söylemiştir. Biz buna inanırız. Onun için 
            Doğulular Batı ile hır çıktığı zaman rahatlıkla ölürler. Onların ödü 
            patlar, ölmezler ve o yüzden de iş Iraktakine döner. Her defasında 
            böyle olmuştur. ABDnin bütün işi, nasıl 500-600 metreden ve hiç 
            görünmeden adam öldürürüz, bunu düşünüyorlar. Ölümden ödü patlıyor 
            onların. Ben bunu şöyle kullanıyorum: Bizim ve bütün Avrasyalıların 
            ölebilme kâbiliyeti var, onların yok! 
		
			Attila İlhan, 2005 
			 
		
            Kaynak:
            Attila İlhan Bilim Sanat Kültür Vakfı 
			  
		
						
		
						
		
		
						
		
		
			  
		
						 
		
		
		
		 |