|   | 
            
            
            Etki ajanları
			
			
        
			Bir grup insan ortalığı birbirine 
			katıyor. İçlerinde profesyonel gazeteciler olduğu gibi, emekli 
			diplomatlar, akademisyenler vs. de var. Aynı veya benzeri laflarla 
			dönem dönem Türkiyenin ulusal çıkarları aleyhine propaganda 
			yapıyorlar; hatta psikolojik harp yürütüyorlar.  
			 
			Bir zaman AB propagandası için çırpınıyorlar. Ama AB konusu sarpa 
			sarıyor. Söyledikleri hemen hemen her şeyin yalan dolan olduğu 
			ortaya çıkıyor. Ama özür dilemek bir yana, içlerinden hiç birisi 
			daha önceki söylediklerinin yanlış olduğunu veya zaman içinde 
			yanlışlandığını söyleme ihtiyacı bile duymuyor. 
			 
			Yetmiyor, Ermeni soykırım iftiralarını halka kabul ettirmek için ilk 
			bakışta mantıklı gibi görünen bir dünya laf ediyorlar. Aman efendim 
			Ermenileri tatmin etmek için Birinci Dünya Savaşında olup 
			bitenlerden dolayı özür dileriz, olur biter diyorlardı. 19-20 
			Aralık günü Ermenistan Milli Meclisinin yaptığı Türkiye özel 
			oturumunda yapılan konuşmalar ve dile getirilen talepler, bu 
			görüşlerin ne kadar cahilane bir gaflet, dalalet ve hatta ötesine 
			işaret ettiğini gösteriyor. Ancak bu insanlardan hiç birisi halktan 
			özür dilemiyor. Veya Ermenistan Milli Meclisinde alınan kararlar ve 
			yapılan konuşmaları eleştiren bir yazı yazma zahmetine katlanmıyor. 
			Dahası içlerinden bazıları hâlâ Ermenistan sınır kapısını açmaktan 
			başça çaremiz olmadığı teranesini dillendiriyor. 
			 
			Aynı kişiler ve karanlık amaçlar 
			 
			BunlarIn hepsi geçmiş yıllarda AB propagandisti idiler. Türkiyenin 
			ABye alınacağını; ABnin 1999 zirve kararları ve 2004 Aralık doruk 
			sonuçlarıyla Türkiye konusunda bir zihniyet dönüşümünden geçtiğini; 
			artık ABnin Türkiyeyi alıp almayacağı konusunda bir tartışma 
			yürütmenin ve konuya şüphe ile yaklaşmanın anlamsız olduğunu 
			söylüyorlardı. Bunlara göre, artık top Türkiyenin elindeydi. Ne 
			kadar hızlı bir şekilde reformları (!) yaparsak o kadar hızlı bir 
			şekilde üye olacağımızı söyleyip durdular. 
			 
			Oysa, önce 1999 sonrasında yaşananlar, ardından da 2004 zirvesini 
			mütekip gelişmeler Türkiyenin ABye alınmasının söz konusu 
			olamayacağını açık açık gösterdi. Kaldı ki, 2004 17 kararlarında 
			Türkiyeye bir üyelik perspektifi sunulmadığı gün gibi belliydi. O 
			belge Türkiyenin nasıl ve ne zaman üye olacağını değil; neden ve 
			niçin üye olmaması gerektiğini anlatır gibiydi. 
			 
			Müteakip gelişmeler de bunu doğruladı. Nihayet 2007 yılının Aralık 
			ayında Türkiyenin AB ile katılım müzakeresi yapmadığı AB 
			belgelerine en kesin ifadelerle yazıldı. Türkiye ile yapılan 
			görüşmelerin müzakere değil hükümetlerarası konferans olduğu 
			kayıtlara geçirildi. Ama bu çevrelerden ne AByi eleştiren ciddi 
			yazılar ve açıklamalar geldi ne de bu saatten sonra Türkiyenin 
			hayati dış politika konularında AB üyesi olamayacağını hesap ederek 
			karar vermesinin lazım geldiğine dair görüşler çıktı. 
			 
			Daha Önce AB İçin Verelim Her Şeyi Verelim Diyorlardı
 
			 
			Oysa aynı küçük grup daha önceki yıllarda Kıbrıs meselesinde Rum 
			tezlerini, Ege konusunda Yunan çıkarlarını kollayan çözüm 
			önerilerine bile evet dememiz gerektiğini söylerlerdi. Hatta 
			Ermeni soykırımı iddialarını da özür dileyelim bitsin diyerek 
			kabul etmemiz gerektiğini belirtirlerdi. Çünkü onlara göre, AB üyesi 
			olmak için gerekirse bu tavizleri bile vermekten kaçınmamalıydık. 
			 
			ABye girmeyeceğimiz açıkça ortaya çıktığına göre, hâlâ neden 
			Ermenistan sınır kapısını açmamız gerektiği bangır bangır 
			söylenebilir? Bunun neresinde Türkiyenin çıkarı vardır? Üstelik 
			böyle bir girişimin Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozacağı gün gibi 
			ortadayken
 Ermenistanın bize vereceği ve kazandıracağı hiç bir şey 
			yokken
 
			 
			Azerbaycanın kardeşimiz olmasına ilaveten hızla kalkınmakta olan 
			bir ülke olduğu gerçeğine rağmen
 Üstelik 19-20 Aralık tarihlerinde 
			Ermenistan Milli Meclisinde yapılan Türkiye özel oturumunda adamlar 
			tazminat, Sevr temelinde toprak düzenlemesi ve soykırım 
			ifitiralarının Türkiye tarafından tanınmasını talep ederken
 Yani 
			sınır kapısını açsak bile bunun Ermenistanı ve Ermenileri tatmin 
			etmeyeceği açıkken
 
			 
			ABye giremeyeceğimize göre, hâlâ neden Kıbrıs meselesini Rumların 
			istediklerine yakın şartlarda çözmek (!) için çırpınmak niye??? Bu 
			insanlar neden hâlâ aynı ezberi sürdürür dururlar??? AB sürecini 
			kendi standartlarımızı yükseltmek amacıyla devam ettirdiğimiz 
			yalanına inansak bile, dış politikada neden AB uğruna tavizlere 
			devam edeceğiz? Böyle bir taviz politikasıyla neyi amaçlıyoruz??? 
			Bunların neresinde Türkiyenin milli çıkarı var??? 
			 
			Bu soruları artırmak mümkün; ama gereksiz. Açıkça görülen bir durum 
			var ki, o da küçük bir grup insan, Türkçe yayın yapan gazete ve 
			televizyonları kullanmak suretiyle Türk halkının kafasını 
			karıştırmaya ve Türk devletini dış politika çıkarlarından 
			vazgeçirmeye uğraşıyor. O zaman bunlar gerçekten gazeteci, gerçekten 
			emekli diplomat mı yoksa başka bir işle mi meşguller??? 
			 
			Prof. Hasan 
			Ünal   
		
						
		
		
						
		
		
			  
		
						 
		
		
		
			 | 
            
                |